25 Aralık 2013 Çarşamba

OMETEPE NİKARAGUA


18 ARALIK 2013

Ometepe’ye gitmek için Rivas’a gideceğim. Manuel her saat başı otobüs var diyor. 10 otobüsüne yetişiyorum.Meğer otobüs 11:30 daymış. Bavulumu bırakamadığım için 1,5 saat otobüsün içinde bekliyorum. Otobüs tam saatinde kalkıyor. Bu da eski okul otobüsü. Neredeyse 10 metrede bir duruyor. Birilerini indirip, bindiriyor. Granada çıkışında çok büyük ve süslü mezarlar olan mezarlıktan geçiyoruz.

 Rivas tan taksiyle Ometepe feribotunun olduğu yere geliyorum bavulum çok ağır. Tekerlekli ama yine çok ağır. Ne kadar çok lüzumsuz şey getirmişim. Feribota iki kişilik bisikleteriyle gelen Fransız bir çift var. Dört ayda Orta Amerikayı bisikletle geçeceklermiş. 

iki kişilik bisikletli Fransız çift

Ometepe Nikaragua gölünün ortasında bir ada ama sanki iki adanın birleşmesinden meydana gelmiş gibi. İki volkan nehirle bölünmüş iki toprak parçasının üzerinde.

Ometepe vapura binerken

 Feribottan inip otobüse biniyorum. Gideceğim yer adanın diğer ucu. Otobüs dura kalka hospadaje Buena Vista’ya yani manzaralı otelin önünde beni bırakıyor. Yorguluktan ölüyorum ama gördüğüm manzara beni çok mutlu ediyor. Otel gölün kıyısında. Dalgaların sesi,rüzgar, çiçekler ve ağaçlar içindeki bahçe. Üstüne üstlük odamın da penceresi dışarıya bakıyor. Burada evler hep avluya baktığı için odaların pencereleri de avluya bakıyor ve odalar karanlık oluyor. Yan taraftaki otelde hem pahalı hem de kötü bir balık çorbası içiyorum.

Dönüşte güzel giyimli bir grup insana rastlıyorum. Nereye gidiyorsunuz diye soruyorum. Adada bir müzik festivali olacak gibi bir söylenti duymuştum. Bir şeyler söylüyorlar anlamıyorum. Müzik var mı evet diyorlar. Bu durumda el mahkum peşlerine düşüyorum. Ortalıkta ışık yok onların el fenerleri ile gidiyoruz. Yol boyunca her tarafta ateş böcekleri uçuşuyor.

Ortada isa ve meryemin heykellerinin ışıklarla süslendiği bir meydandaki kalabalığa giriyoruz. Evet müzik var ama dini müzik. 7-8 kişilik bir koro,akordeon ve gitar  eşliğinde şarkılar söylüyor, dualar okuyorlar. İyi güzel de ben yorgunum. Dini müzik ve dua dinlemek istemiyorum. Otele döneyim diyorum ama yollar çok karanlık cesaret edemiyorum. Beraber geldiğim insanlar bir saat sonra döneriz diyorlar. Mecburen onları bekliyorum.

19  ARALIK 2013

Bugün bu güzel yerde tembellik yapacağım.

şekilli taşlar
Diye yazdım ama tam tembellik yapamadım. Burada tanıştığım bir çift hadi bisiklet kiralayıp yakında mağara döneminde kalma taşlara çizilmiş resimler var onları görmeye gidelim diyorlar.

Yol boyu gölün kenarında çiçekler, elim büyüklüğünde kelebekler, çeşitli kuşlar, kertenkeleler maymunlar etrafımızda dolanıyor. Gerçekten çok keyifli.  Yol biraz inişli çıkışlı ama idare ediyorum. Taşları gördükten sonra yakında bir de ekolojik bir kahve plantasyonu varmış ona gidelim diyorlar. Eh ne yapalım yarı yoldan dönenin kaşığı kırılsın. Ancak burası o kadar da yakın olmadığı gibi yol inişli çıkışlı. İnişler keyifli de çıkışlar çok zorluyor insanı. Bolivya’da yapamadığım bir bisiklet inişi vardı. Şimdi ona benzer bir şeyi yapıyorum.  Hele ekolojik çiftliğin dönüş yolu asfalt değil koca koca taşlarla doluydu. Oradan iniş ömre bedel oldu. Bisikleti durdurup yürümeği beceremedim. Yokuş aşağı kalbim ata ata sağ sağlim indim. 

maymun

Ekolojik çiftlikte yurt dışından gelen öğrencilere ders veriliyormuş. Yatakhaneler çok basit. Evliler için tek odalar var. Ama etraf çok güzel. Çiftliği gezip bir şeyler içip dönüş yoluna geçiyoruz.

Yan taraftaki küçük yerel bir lokanta güzel bir balık yiyorum.
komşudaki kızlar


Burasını dinlenme yerim ilan ettim. Taş taşıdın da mı yoruldun diyeceksiniz. Taş taşımaktan değil de habire bir yerden bir yere gitmekten yoruldum.

 

20 ARALIK 2013

Bugün de biraz tembellik biraz bisiklet gezisi yapıyorum. Yakında bir kasaba var oraya gidiyorum. Benim kaldığım yer göl kenarı . bu civarda oteller, iki tane lokanta  ve evlerinin önünü dükkan yapmış  bir iki küçük mekan var. Kasaba da öğlen yemeğimi yiyorum. Çorba arıyorum ama bulamıyorum.

Bu kasabaya giriş yolunun ortasına yapma çiçekler koymuşlar. Her yerde kendiliğinden çiçek biten bir ortamda hangi akla hizmetse.
bisikletim ve yoldaki yapma çiçekler
Etrafta domuzlar ot yiyorlar

Oradan suyun gözleri- ojos de agua- denen bir yere gidiyorum. Bir başka cennet burası. Nehrin bir kısmında suyu toplamışlar ve havuz haline getirmişler. Etrafta pek çok turist var. 

Ojos de Agua
Bir kafeterya ,hediyelik eşya satan stantlar var.  Havuz pırıl pırıl. Dere devamlı akıyor ve suyu temizliyor.

kadınlar nehirde çamaşır yıkıyor

Akşam göl kenarından yürüyüp yakındaki bir lokantada yemek yiyorum. Sonra oteli önünde ayın doğuşunu izliyorum. Neredeyse bir hafta oldu ay hala doğru dürüst küçülmedi ve de hep aynı zamanda doğuyor.  Bunun teknik sebebi var mıdır? Benim hiçbir itirazım yok ama anlamakta zorlanıyorum. Kutup yıldızı da yukarıda değil ufka yakın bir yerde görünüyor.

21 ARALIK 2013

Yarın sabah erkenden Kostarika’ya otobüs biletim var. Bugün feribotun kalkacağı kasabaya gidip gece orada kalacağım yarın sabah da erken feribotla Rivas!a geçip otobüse yetişeceğim. Göl kenarından ayrılmak istemediğim için bu programı yaptım. Bakalım tutacak mı?


21-22  ARALIK 2013

Öğleden sonra geminin kalktığı ve adanın ana merkezi olan Moyogalpa’ya geliyorum. Burada da çok fazla turist var. Hatta sanki Nikaragualılardan bile çoklar!!
OMETEPE GÜN BATIMI
 
Benim yer bulduğum otelin sahipleri Kanadalı genç  bir çift. Hükümet yabancıların mal mülk edinmelerini, iş yeri açmalarını destekliyormuş.  Ayrıca sandinastaların halka yardım ederek oy topladığını söyledi. Kiminin evinin damını onarıyorlarmış, kimine oy vermesi için para veriyorlarmış. Her yerde aynı laflar var.

FERİBOT
Oy veren insanları salak yerine koyan küçümseyen bir zihniyet. İnsanlar genellikle şu ya da bu çıkarları için oy veriyorlar. Bu da çok normal bence.

BANA KARGI SAPLARINDAN HEDİYE YAPTILAR

Burası tam bir parti şehri. Gece geç vakitlere kadar müzik sesi bitmiyor. Biraz dolaşıyorum. Gün batımını parktan izliyorum. Burasının gün batımı çok meşhurmuş ama bence en güzel gün batımı FoçadaJ

Yarın sabah otobüsüm 9:30 da . Pazar olduğu için gemiler seyrekmiş. İlki 6 da diğeri 9 da.  Mecburen 6 daki gemiyle gitmeliyim. Sabah için bir motorsiklet taksi ayarlıyorum.

Akşam yemek yediğim yerde Amerikalı bir adam yanıma geliyor. Dört senedir burada yaşıyormuş. Hafif kafayı yemiş gibi. Simi valley de  uzun yıllar çalıştıktan sonra sakinliğe geldim dedi. Önce Kostarika’ya gitmiş ama orası pahalı gelince buraya geçmiş.  Biraz Obamanın politikalarını tartışıyoruz. Erkenden yatıyorum
Sabah 5 de uyanıyorum. Yakında park gibi bir yer var. İnanılmaz çeşitli kuş sesleri var. Balkona çıkıp dinliyorum.  

 

 

 

 

 

 

 

20 Aralık 2013 Cuma

GRANADA NİKARAGUA

 
13 ARALIK 2013

Sabah Alan ‘la kahvaltı ediyoruz. Ben 9 daki Managua otobüsüne yetişmek istiyorum. Acele işe şeytan karışır derler ya çok doğru. Telefonumu lokantada unuttuğumu garaja gidince fark ediyorum.   Atlayıp dönüyorum ama ne fayda telefon gitmiş. Tam da yeni kart taktırmıştım. Ama bu tür yolculuklar bana böyle şeylere üzülmemeyi öğretti. 50-60 liralık bir kayıp. Eskiden olsa ben salaklığıma çok sinirlenir, çok dert ederdim. Bereket direk otobüsü yakalıyorum yani yoldan ördek toplamayan ve de TVsinde komik bir film olan. Filmi  izleyip moralimi düzeltiyorum. Bu direkt otobüs günde iki kere bir 9:20 diğeri 14:30.

Daina'nın evi
Managua’ya 2 saatlik yolculuk için 3 dolar verdiğim halde şehrin başka bir garajına gitmek için 4 dolar veriyorum. Managua’dan  Çıktıktan sonra etraf çok modernleşiyor. Granada 45 dakikalık bir yol ama yolda bol miktarda inip binecek ördek var. Granada Nikaraguanın en turistik yerlerinden biri. Burada Airbnbden bulduğum bir kızın evinde kalacağım. Otelden biraz daha pahalı ama en azından bana yol yordam öğretecek ve ayrıca bir evde kalacağım .


granada evleri
Adresten evi kolayca buluyorum. Daina’nın erkek arkadaşı Manuel beni karşılıyor. Evin yüksek tavanlı bir salonu, açık mutfağı, iki odası bir de bahçesi var. Daina Letonyalı bir kadın. Ailesi Amerikadaymış. O burada çeşitli seramik eşyalar yapıp Masaya’daki artizan pazarına götürüyormuş.

Granada evleri
Granada’nın takma adı ‘büyük sultan’ ve Nikaragua’nın İspanyollarca kurulan en eski şehri. Bir tarafında Nikaragua gölü, diğer yanında Mombacho yanardağıyla, geniş caddeleri, renk renk boyalı kolonyal evleri ve gece hayatıyla turistleri çeken keyifli bir şehir.
Leon daha çok emekçilerin şehri iken burası orta ve yukarı sınıfın bulunduğu bir bölge. Sandanistalar buradan da oy alıyorlar. Özellikle civardaki küçük fakir köylerden. Burada dört beş gün kalmak istiyorum. Zira etrafta yapacak çok şey var.
meydan

güzel bir kafe
 Kanada ve Amerikalılar buradan ev almaya başladıkları için fiyatlar çok artmış. Çok güzel kafeler ,renk renk boyalı evler. Yılbaşından dolayı bütün evlerde ışıklı ağaçlar var. Gece kapılardan içeri bakıp ışık ışık noel ağaçlarını, sallanan sandalyeli, antika eşyalı evleri seyretmek çok hoşuma gidiyor. Bütün orta Amerika şehirlerinde olduğu gibi şehir meydanında büyük bir park ve katedral var.

Bir taksiye atlayıp markete gidiyorum ve kahvaltı için yumurta, peynir ,domates alıyorum.
gece görünümü
Daina akşam meydanda konser var diyor. Akşam 8 den sonra gelirsen taksiye bin diyor. Her yer ışıl ışıl. Konserin orada lüks bir otel var. Orada oturup bir kadeh şarap ve lazanya söylüyorum. Şarap bir derece ama lazanya yenemeyecek kadar kötü. Kötü bir salçaya bulamışlar. Ve gelen hesap da çok yüksek. Hamama giren terler diyorum.


kilisede ne olduğunu anlayamadığım bir tören
meydandan görüntü
Yan masadan bana laf atıyorlar Amerikalımısınız diye. Hayır Türküm deyince akraba çıkıyoruz.:)) Biri general elektrikten, öbürü ordudan emekli. İkisi de Türkiye’ye incirlik üssüne gelmişler. Buralarda pek kimse Türkiye nerededir bilmiyorken Nikaragua’da da akrabalık böyle oluyor. Adamlar misyoner. Buradaki çocuklara yılbaşı için şeker, hediye falan getirmişler. Kiralık arabaları var. Yarın için Masaya volkanına gideceklermiş. İstersen gel dediler. Acaba beni de Katolik mi yapmak istiyorlar diye düşündüm. İşleri biraz zor. Burada benim yaşımda olan herkes dini bir faaliyet içinde olduğuna karar verdim. Tabi ki tahmin edeceğiniz gibi bu daveti de kabul ettim.

 

14 Kasım 2013

Sabah onların otelinde buluşuyoruz. Hendri ve 9 yaşındaki kızı Çarlin de bizimle gelecekler. Hendri bizim misyonerlerin buradaki bağlantısı olan Protestan rahip, aynı zamanda deri kemerler yapıyormuş. Devlet bizde olduğu gibi din adamlarına maaş vermediği için buradakiler geçimlerini sağlamak için çalışmak zorundalar. Bu misyonerler çok verici ve çok iyi insanlar ama devamlı dini propaganda yapmaları insanı bayıyor.

çarlin masayada
Önce Masaya yanardağına gidiyoruz.

Masaya yanardağı
  Dibine kadar arabayla gidiliyor. Ve tepeden bakınca yanardağın ateşini görmek mümkünmüş. Ancak bugün dumanlar çıkıyor. Ve ateşi görmek mümkün değil. Ayrıca tepeye çıkan bir yol da kapatılmış. Nedeni Guetamala ve Honduras’taki pek çok yanardağda hareket varmış. Burası da ne olur olmaz diye tepeye tırmanmayı yasaklamış. Arabaları da bir patlama olursa kolay kaçalım diye yola dönük park ettiriyorlar. Nikaraguada 64 tane yanardağ var. Ülke alanının 130bin km2 kare olduğunu düşünürseniz 2 bin kmye bir yanardağ düşüyor.

Oradan bir tepeye çıkıyoruz. Coyotepe. Coyotepe 1893 yılında yapılmış etrafı surlarla çevrili bir kale. Amerikaya direnen halk kahramanı Zeledon 1912 yılında burada saklanmış. Daha sonra Somoza’nın en önemli hapishanesi haline dönüşüyor.

Coyotepe zindanı
Hapishane demek doğru değil işkence hanesi demek daha doğru. Yer altına kazılmış bir kısmı hiç güneş görmeyen bir kısmı çok az güneş gören çok küçük alanlara yüzlerce insanın tıkıldığı, işkence gördüğü, ölenlerin biraz ilerideki volkana atılıp yok edildiği bir zindan. Tüylerim diken diken geziyorum.


Apoya gölü
bu papağanı öylece geldi
Oradan Apoyo gölünün kenarındaki bir otel ve restoranına gidiyoruz. Cennet burası diyebilirim. Her tarafta tropik bitkiler, papağanlar, kurbağalar , kuşlar, kocaman kelebekler. Bir şey atıştırırken yağmurun geldiğini görüyoruz. 15 dakika içinde yavaş yavaş geliyor, ortalığı uçuruyor ve gidiyor. Güzelliği anlatacak kelime bulamıyorum. Arkada dağlar kayboluyor, her tarafı bulutlar sarıyor sonra tekrar dağlar görünür oluyor ve bulutlar gidiyor.

Hükümet bu pinyataları halka dağıtıyormuş
Granada’ya dönünce beni otelin havuzuna davet ediyorlar. İnanmayacaksınız ama kabul etmiyorum. Bu kadarı da fazla diyorum. Ama akşam bir kadeh şarap davetlerine hayır demiyorum.

Katoliklerde Fatima diye kutsal biri varmış. Yalnızca ormanda üç tane çocuğa görünüyormuş. Bir gün onlar Fatima’ya kimse bize inanmıyor herkese görün demişler ve o da yağmurlu bir günde bulutları dağıtmış ve güneş bir o yana bir bu yana dans etmiş ve onu 70 bin kişi görmüş. Böylece Fatima mucizesini göstermiş. Bunu bizim misyonerlerden Fatma için öğreniyorumJ) kiliselerde Fatima heykelleri de var. Kızıma öyle bir isim koymuşum ki her dinde kutsal.!

Burada herkes inanılmaz derecede dindar. Yemek masasını üzerinde İsa’nın fotoğrafı olabilir. Her yerde İsa seni koruyor vb sloganlar yazılı.

Bugün yolda Gilbert ve İsaac ile (misyoner arkadaşlarım) Guantanamo cezaevini tartıştık. Önce onlar savaş esiri dediler ama sonunda yargılanmaları gerektiğinde ve haklarında delil yoksa serbest bırakılmaları gerektiğinde anlaştık. Ancak bunu kabul etmek onlara zor geldi ve bana uzun uzun nasıl Amerikadaki yargı sisteminin adil olduğunu anlatmaya çalıştılar.

Eve gidip kendime güzel bir omlet yapıyorum ve aldığım şarabı ev sahiplerimle paylaşıyorum. Daha sonra otellerine gidince onları havuzda buluyorum. Havuz olağanüstü büyük, güzel ve dolunay gökyüzünde.  Yarın ki yüzme davetini kabul ediyorum.

yılbaşı için süslenmiş bir ev ışıl ışıl
Akşam otelde oturup sohbet ediyoruz. Hayata dair, insanlara dair. İkisi de çok duygusallar. İsaac bana dikkatli olmalısın diyor. Yalnız geziyorsun ve üç adamla gezmeyi kabul ettin. Çok duygusal bir an yaşıyoruz. Ben de onlara benim yaşımın artık insanları tanıyacak kadar fazla olduğunu söylüyorum. Her ne kadar yanıldığım çok olduysa da esas olarak insanlara güvenmenin önemli olduğunu söylüyorum. Onlar da benim yaşımdalar. Çocuklarını, eşlerini anlatıyorlar çok duygusal bir gece geçiriyoruz. Sokaklar,  barlar ve lokantalar  insanlarla dolu. Gilbert beni eve geçiriyor.

 

15 ARALIK 2013

Buna benzer garip şekillerde ağaçlar var
Burada sabahın köründe bir evden çok yüksek müzik sesi ya da bir satıcının soğan, muz diye bağırması duyulabilir. Hayat sabah erken başlıyor. Günler uzayıp kısalmıyor.


gölde  pazar duası
Sabah bisiklet kiralayıp Nikaragua gölünün kenarına gidiyorum. Çok keyifli bir yol. Bugün Pazar olduğu için otobüslerle gelmişler. Küçük gruplar halinde dini ayin yapıyorlar. Hatta denizde bile ayin yapan var. Anladığım kadar insanları kiliseye bağlamak için onların hoşuna gidecek her şey yapılıyor. Ayrıca göl kıyısında çeşitli kuşlar var. Bir de Las İslatas yani adalara tur yapan tekneler de buradan kalkıyor. 350 tane ada Granadanın dibindeki Mombacho yanardağının 10 bin önce patlamasıyla meydana gelmişler. Eskiden balıkçıların oturduğu bu adalarda şimdi zenginlerin malikaneleri var. Bisikletle gezdikçe Granadayı daha da seviyorum her köşesinde güzel bir şey çıkıyor.
genç rahip
Katedraldeki ayini izliyorum. Genç bir rahip günah çıkarmak için geliyor. İnsanlar da sıra bekliyorlar.  
 
günah çıkarmak için bekleyenler

 
 
Oradan çarşıya gidiyorum. Pazar olduğu için mi bilmem ana baba günü. Ivır kıvır ne ararsan var. Kemeraltının bir benzeri. Yolda yürümek mümkün değil.

İspanyolca ders veren bir şirkete uğruyorum ve aklıma yatıyor. Bir hafta 20 saat İspanyolca dersi 100 dolar. Kostarika  dönüşü yapabilirim. Bakalım hayat ne gösterecek.

rahip çocukları kutsuyor
Öğlen bizim akrabaların (!) bir kilisede partisi var. Oraya gidiyorum. kilisenin içinde vaftiz töreni var. Arka taraftaki parti mekanında inanılmaz hummalı bir çalışma var.

kadınlar yemek hazırlıyor
Kilisienin arkasında salona balonlar, pinyatalar (içine şeker konan kedi, ayı gibi figürler) asılıyor,bir yandan karavanalarda yemekler pişiyor,pepsiler buzlarla beraber bir kasanın içine boşaltılıyor, kapının önünde dört kişilik bir ekip müzik yerine gürültü yapıyor.

 
pinyata ve çocuklar
Biraz sonra kapılar açılıyor ve çoluk çocuk bir yığın kalabalık doluyor. Gençler programı yönetiyorlar. Çocuklara çeşitli oyunlar oynatıyorlar. En önemli oyun pinyataya vurmak. Çocukların gözleri bağlanıyor. Önce çalan kötü müzikle dans etmeleri sonra da yukarı çekilip aşağıya indirilen pinyataya vurmayı becermeleri lazım. Pinyata  parçalanınca içinde şekerler etraf saçılıyor. İşte o zaman kıyamet kopuyor. Herkes birbirinin üzerine atlayıp şeker kapmaya çalışıyor. Tabi ki küçüklerin o kargaşada şeker alması mümkün değil. Kilisenin rahibi kısa bir konuşmayla çocuklara dua ettiriyor. Sanki din için resmen rüşvet veriliyor. Ancak insanlar o kadar yoksul ki bu verilen parti onlara çok iyi geliyor. Anneler  de çocuklarıyla birlikte eğleniyorlar.

Yemekler önceden paketleniyor. Tavuk, pilav ekmek. Parti bitişi herkese bir yemek, çocuklara da oyuncak ve şeker olan torbalar veriliyor.
aldıkları yemekleri dışarıda yiyorlar
adalara yolcu getiren kayılar
Önce palyaço sonra şarkıcı
Sabah gezerken bir gemi görmüş ve öğleden sonra gölde gezi yapacağını öğrenmiştim. Bugün Pazar kalabalık ve neşeli olur diye parti sonrası gemiye atlıyorum.  Meğerse bu gemi yalnızca Pazar günleri çalışıyormuş. Benden başka da turist yok. Gemide palyaçolar  komiklik yapıyorlar ve orada da pinyata şenliği yapılıyor. Tek rahatsız edici şey müzik; hem kötü hem çok yüksek.  Gemi göldeki adalara gidiyor. Las İslas .Gerçekten çok keyifli bir gezi. İrili ufaklı bir yığın ada ve çeşit çeşit kuşlar. Üzerinde kale olan San Pablo adasında 20 dakika mola veriyor. Dönüşte bizim palyaçolardan biri ışıltılı kıyafetlerle huysuz virgin türü espriler yapıp şarkı söylüyor. Çoluk çocuk eğleniyoruz.

 
adalardan görüntü
16 ARALIK 2013 

Sabah yine bisiklet kiralayıp göl kıyısına gidiyorum. Etrafta kimseler yok. Şehirde turluyorum. Kostarika otobüs biletimi nereden alırım nasıl giderim onu araştırıyorum. Öğlen Gilbert, İsaac ve Hendri ile buluşuyoruz. Hendrinin köyünde büyük bir parti var. 750-800 kişilik ona gideceğiz. Değişik köylerden gelen anne ve çocuklar için otobüsler kiralanmış.  6 otobüs ve köyün çocukları. Parti bir okulun bahçesinde yapılıyor. Meydanda bir orkestra müzik çalıyor. Hendrinin kızı Çarlin bir grupla dans ediyor. İki tane pinyata oyunu oynanıyor. Bu sefer pinyata dağılırken biz de şekerleri havaya atalım insanlar üst üste çıkmasın diyoruz. Gerçekten faydası oluyor. Daha sonra çocuklara şeker ve oyuncak verme faslı başlıyor. İnanılmaz bir kargaşa. Zar zor sıraya sokuluyorlar.
 
 
 
Ellerinde davetiyeler var. Davetiyesini veren gelip oyuncak ve şeker torbasını alıyor. Bu iş 3 saat kadar sürüyor. Burası hem öbür parti kadar organize olmadığı için hem de çok kalabalık olduğu için insanlar bir de yemek kuyruğunda bekliyorlar. Gece kararıncaya kadar bu işler devam ediyor.

Gilbert 10 senedir buraya gelip bu partileri organize ediyormuş. Hava kuvvetlerinde askermiş. Uykuları düzgün olmadığı için tedavi görüyormuş. Ortegayı ve buradaki insanları çok seviyor. Bu köyden 5 çocuğu üniversite okutmuşlar. Bilgisayar , finans okuyan öğrencilerle çatapat sohbet ediyoruz. Nerede nasıl iş bulacaklar belli değil. İsaac ilk defa geliyor. Gilbert’i çok duygusal olduğu ve onların her istediğine evet dediği için eleştiriyor. İkisi de aynı kiliseye gidiyorlarmış. Karısının doğurup evlatlık olarak verdiği kızı 24 yaşında bunları buluyor. Anladığım kadarıyla biraz problemli. İsaac bana onu anlatıyor. Bu iki günün sonunda gerçek akraba gibi oluyoruz. Onlar da erkek oldukları için benden çok kendileri ile ilgili şeyleri konuşuyoruz. Birinin  ailesini ve prolemlerini ,öbürünün burada  yaptığı işlerini .

Akşam 7 gibi Granada’ya dönüyoruz. Bana beraber yemek yiyelim diyorlar bu gece ayrılacağız. Ben teşekkür ediyorum sonra onlara çektiğim fotoğrafları getiririm deyip ayrılıyorum.

El camillo yani adı deve olan bir lokantadan bahsetmişlerdi. Oraya gidiyorum. Sahibi Kanadalı bir çocuk. Ailesi de buraya yakın bir yere yerleşmiş. Falafel, köfte, humus babaganuş gibi bizim o tarafların yemekleri var. Yemekte Marteen adında Hollandalı bir adamla tanışıyorum. Kendisi kaptan yıllarca bu bölgede özel yelkenlilerde kaptanlık yapmış, artık sıkıldığı için yazları Amsterdamdaki büyük teknelerde çalışıyor,kışın da geziyormuş. 15 gün Kostarika’da bir arkadaşının yanında kalmış, şimdi de Granda da  İspanyolca dersi alıp memleketin dönecekmiş. Bana San Blas adalarında yaşayan Kuna’larla ilgili bir yığın detay bilgi veriyor. O adaların orada 6 ay kadar kalmış.
Marteen ve ben
Kuna’lar özerk olmadan önce büyük bir isyan başlatmışlar ve bölgedeki bütün polis ve askerleri öldürmüşler. Ayrıca kendi kabilelerinden evlenmeyenleri içlerine almıyorlarmış. Benim de dikkatimi çeken  Nazi işaretine benzeyen bir de işaretleri vardı. Bu biraz kafatasçılık olmuyor mu diyorum. O da ancak böyle geleneklerini ve kendilerini koruya biliyorlar diyor.

Yemek sonrası akrabalara uğrayıp fotoğrafları veriyorum, vedalaşıyoruz ve Gilbert beni yine eve geçiriyor.

  17 ARALIK 2013
bendeniz cennet kuşu havalarda:))
 Bugün canopy diye bir şey var onu yapacağım. Ağaçtan ağaca tel çekiyorlar ve sen o telden aşağıya kayıyorsun. Her durakta iskeleler var.      Turizm acentasından 5 kişilik bir Amerikalı aile ve ben ormana gidiyoruz. Ailenin annesi ve babası Nikaragua doğumluymuşlar ve 7 yaşlarında ABD’ye göçmüşler.  Ekipmanlarımızı alıp arabayla yukarı çıkıyoruz. Burası bir kahve plantasyonu. Şirket buranın sahibi doktordan ağaçları kiralamış. Biz keyif yaparken    işçiler bir taraftan kahve topluyor.  Kahve ağaçlarının yanında inanılmaz yüksek ağaçlar da var. İşte onlar canopy için kullanılmış. Çok eğlenceli ve keyifli .

 
 
Dönüşte yakındaki Masaya kasabasına gidiyorum. Burası el işleriyle meşhur bir kasaba. Önce turistik olan artisana çarşısını geziyorum. Çok güzel renk renk işler var. Dayanamayıp Leyla ile bana benzer  elbiseler  alıyorum. Yazın Foça’da birlikte giyeriz diyeJ)

Meydandan göl kenarına yürüyorum. Masaya gölünden Masaya yanardağını görebiliyorsunuz. Bütün evlerde hamaklar yapılıyor ve önünde satılıyor. Halkın gittiği çarşıya yürüyorum. İnanılmaz kalabalık. Çeşit çeşit satıcılar, ayakkabı dükkanları, kıyafet satanlar ve de ileride otobüs durakları. Bir kargaşa gırla gidiyor. Amarikadan gelen otobüslerin üzerindeki yazılar bile duruyor,radyolarda da 60-70 lerin Amerikan müzikleri çalıyor. 16 km lik mesafeyi 1 saatte alıp Granadaya dönüyorum.

Akşam yemek için meydandaki bir restoranı gözüme kestirmiştim. O da ne Marteen orada değil mi? Granda da dünya gibi küçük.