13 ARALIK 2013
Sabah Alan ‘la kahvaltı ediyoruz.
Ben 9 daki Managua otobüsüne yetişmek istiyorum. Acele işe şeytan karışır
derler ya çok doğru. Telefonumu lokantada unuttuğumu garaja gidince fark
ediyorum. Atlayıp dönüyorum ama ne
fayda telefon gitmiş. Tam da yeni kart taktırmıştım. Ama bu tür yolculuklar
bana böyle şeylere üzülmemeyi öğretti. 50-60 liralık bir kayıp. Eskiden olsa
ben salaklığıma çok sinirlenir, çok dert ederdim. Bereket direk otobüsü
yakalıyorum yani yoldan ördek toplamayan ve de TVsinde komik bir film olan.
Filmi izleyip moralimi düzeltiyorum. Bu
direkt otobüs günde iki kere bir 9:20 diğeri 14:30.
|
Daina'nın evi |
Managua’ya 2 saatlik yolculuk
için 3 dolar verdiğim halde şehrin başka bir garajına gitmek için 4 dolar
veriyorum. Managua’dan
Çıktıktan sonra
etraf çok modernleşiyor. Granada 45 dakikalık bir yol ama yolda bol miktarda
inip binecek ördek var. Granada Nikaraguanın en turistik yerlerinden biri.
Burada Airbnbden bulduğum bir kızın evinde kalacağım. Otelden biraz daha pahalı
ama en azından bana yol yordam öğretecek ve ayrıca bir evde kalacağım .
|
granada evleri |
Adresten evi kolayca buluyorum.
Daina’nın erkek arkadaşı Manuel beni karşılıyor. Evin yüksek tavanlı bir
salonu, açık mutfağı, iki odası bir de bahçesi var. Daina Letonyalı bir kadın.
Ailesi Amerikadaymış. O burada çeşitli seramik eşyalar yapıp Masaya’daki
artizan pazarına götürüyormuş.
|
Granada evleri |
Granada’nın takma adı ‘büyük
sultan’ ve Nikaragua’nın İspanyollarca kurulan en eski şehri. Bir tarafında
Nikaragua gölü, diğer yanında Mombacho yanardağıyla, geniş caddeleri, renk renk
boyalı kolonyal evleri ve gece hayatıyla turistleri çeken keyifli bir şehir.
Leon daha çok emekçilerin şehri iken burası orta ve yukarı sınıfın bulunduğu
bir bölge. Sandanistalar buradan da oy alıyorlar. Özellikle civardaki küçük
fakir köylerden. Burada dört beş gün kalmak istiyorum. Zira etrafta yapacak çok
şey var.
|
meydan |
|
güzel bir kafe |
Kanada ve Amerikalılar buradan ev almaya
başladıkları için fiyatlar çok artmış. Çok güzel kafeler ,renk renk boyalı
evler. Yılbaşından dolayı bütün evlerde ışıklı ağaçlar var. Gece kapılardan
içeri bakıp ışık ışık noel ağaçlarını, sallanan sandalyeli, antika eşyalı
evleri seyretmek çok hoşuma gidiyor. Bütün orta Amerika şehirlerinde olduğu
gibi şehir meydanında büyük bir park ve katedral var.
Bir taksiye atlayıp markete gidiyorum
ve kahvaltı için yumurta, peynir ,domates alıyorum.
|
gece görünümü |
Daina akşam meydanda konser var
diyor. Akşam 8 den sonra gelirsen taksiye bin diyor. Her yer ışıl ışıl.
Konserin orada lüks bir otel var. Orada oturup bir kadeh şarap ve lazanya
söylüyorum. Şarap bir derece ama lazanya yenemeyecek kadar kötü. Kötü bir salçaya
bulamışlar. Ve gelen hesap da çok yüksek. Hamama giren terler diyorum.
|
kilisede ne olduğunu anlayamadığım bir tören |
|
meydandan görüntü |
Yan masadan bana laf atıyorlar
Amerikalımısınız diye. Hayır Türküm deyince akraba çıkıyoruz.:)) Biri general
elektrikten, öbürü ordudan emekli. İkisi de Türkiye’ye incirlik üssüne
gelmişler. Buralarda pek kimse Türkiye nerededir bilmiyorken Nikaragua’da da
akrabalık böyle oluyor. Adamlar misyoner. Buradaki çocuklara yılbaşı için
şeker, hediye falan getirmişler. Kiralık arabaları var. Yarın için Masaya
volkanına gideceklermiş. İstersen gel dediler.
Acaba beni de Katolik mi yapmak
istiyorlar diye düşündüm. İşleri biraz zor. Burada benim yaşımda olan herkes
dini bir faaliyet içinde olduğuna karar verdim. Tabi ki tahmin edeceğiniz gibi
bu daveti de kabul ettim.
14 Kasım 2013
Sabah onların otelinde
buluşuyoruz. Hendri ve 9 yaşındaki kızı Çarlin de bizimle gelecekler. Hendri
bizim misyonerlerin buradaki bağlantısı olan Protestan rahip, aynı zamanda deri
kemerler yapıyormuş. Devlet bizde olduğu gibi din adamlarına maaş vermediği
için buradakiler geçimlerini sağlamak için çalışmak zorundalar. Bu misyonerler
çok verici ve çok iyi insanlar ama devamlı dini propaganda yapmaları insanı
bayıyor.
|
çarlin masayada |
Önce Masaya yanardağına
gidiyoruz.
|
Masaya yanardağı |
Dibine kadar arabayla
gidiliyor. Ve tepeden bakınca yanardağın ateşini görmek mümkünmüş. Ancak bugün
dumanlar çıkıyor. Ve ateşi görmek mümkün değil. Ayrıca tepeye çıkan bir yol da
kapatılmış. Nedeni Guetamala ve Honduras’taki pek çok yanardağda hareket
varmış. Burası da ne olur olmaz diye tepeye tırmanmayı yasaklamış. Arabaları da
bir patlama olursa kolay kaçalım diye yola dönük park ettiriyorlar. Nikaraguada
64 tane yanardağ var. Ülke alanının 130bin km2 kare olduğunu düşünürseniz 2 bin
kmye bir yanardağ düşüyor.
Oradan bir tepeye çıkıyoruz. Coyotepe.
Coyotepe 1893 yılında yapılmış etrafı surlarla çevrili bir kale. Amerikaya
direnen halk kahramanı Zeledon 1912 yılında burada saklanmış. Daha sonra Somoza’nın
en önemli hapishanesi haline dönüşüyor.
|
Coyotepe zindanı |
Hapishane demek doğru değil işkence
hanesi demek daha doğru. Yer altına kazılmış bir kısmı hiç güneş görmeyen bir
kısmı çok az güneş gören çok küçük alanlara yüzlerce insanın tıkıldığı, işkence
gördüğü, ölenlerin biraz ilerideki volkana atılıp yok edildiği bir zindan. Tüylerim
diken diken geziyorum.
|
Apoya gölü |
|
bu papağanı öylece geldi |
Oradan Apoyo gölünün kenarındaki
bir otel ve restoranına gidiyoruz. Cennet burası diyebilirim. Her tarafta
tropik bitkiler, papağanlar, kurbağalar , kuşlar, kocaman kelebekler. Bir şey
atıştırırken yağmurun geldiğini görüyoruz. 15 dakika içinde yavaş yavaş
geliyor, ortalığı uçuruyor ve gidiyor. Güzelliği anlatacak kelime bulamıyorum.
Arkada dağlar kayboluyor, her tarafı bulutlar sarıyor sonra tekrar dağlar
görünür oluyor ve bulutlar gidiyor.
|
Hükümet bu pinyataları halka dağıtıyormuş |
Granada’ya dönünce beni otelin
havuzuna davet ediyorlar. İnanmayacaksınız ama kabul etmiyorum. Bu kadarı da
fazla diyorum. Ama akşam bir kadeh şarap davetlerine hayır demiyorum.
Katoliklerde Fatima diye kutsal
biri varmış. Yalnızca ormanda üç tane çocuğa görünüyormuş. Bir gün onlar
Fatima’ya kimse bize inanmıyor herkese görün demişler ve o da yağmurlu bir
günde bulutları dağıtmış ve güneş bir o yana bir bu yana dans etmiş ve onu 70
bin kişi görmüş. Böylece Fatima mucizesini göstermiş. Bunu bizim misyonerlerden
Fatma için öğreniyorumJ) kiliselerde Fatima heykelleri de var. Kızıma öyle
bir isim koymuşum ki her dinde kutsal.!
Burada herkes inanılmaz derecede
dindar. Yemek masasını üzerinde İsa’nın fotoğrafı olabilir. Her yerde İsa seni
koruyor vb sloganlar yazılı.
Bugün yolda Gilbert ve İsaac ile
(misyoner arkadaşlarım) Guantanamo cezaevini tartıştık. Önce onlar savaş esiri
dediler ama sonunda yargılanmaları gerektiğinde ve haklarında delil yoksa
serbest bırakılmaları gerektiğinde anlaştık. Ancak bunu kabul etmek onlara zor
geldi ve bana uzun uzun nasıl Amerikadaki yargı sisteminin adil olduğunu
anlatmaya çalıştılar.
Eve gidip kendime güzel bir omlet
yapıyorum ve aldığım şarabı ev sahiplerimle paylaşıyorum. Daha sonra otellerine
gidince onları havuzda buluyorum. Havuz olağanüstü büyük, güzel ve dolunay
gökyüzünde. Yarın ki yüzme davetini
kabul ediyorum.
|
yılbaşı için süslenmiş bir ev ışıl ışıl |
Akşam otelde oturup sohbet
ediyoruz. Hayata dair, insanlara dair. İkisi de çok duygusallar. İsaac bana
dikkatli olmalısın diyor. Yalnız geziyorsun ve üç adamla gezmeyi kabul ettin.
Çok duygusal bir an yaşıyoruz. Ben de onlara benim yaşımın artık insanları
tanıyacak kadar fazla olduğunu söylüyorum. Her ne kadar yanıldığım çok olduysa
da esas olarak insanlara güvenmenin önemli olduğunu söylüyorum. Onlar da benim
yaşımdalar. Çocuklarını, eşlerini anlatıyorlar çok duygusal bir gece
geçiriyoruz. Sokaklar,
barlar ve
lokantalar
insanlarla dolu. Gilbert beni
eve geçiriyor.
15 ARALIK 2013
|
Buna benzer garip şekillerde ağaçlar var |
Burada sabahın köründe bir evden
çok yüksek müzik sesi ya da bir satıcının soğan, muz diye bağırması
duyulabilir. Hayat sabah erken başlıyor. Günler uzayıp kısalmıyor.
|
gölde pazar duası |
Sabah bisiklet kiralayıp
Nikaragua gölünün kenarına gidiyorum. Çok keyifli bir yol. Bugün Pazar olduğu
için otobüslerle gelmişler. Küçük gruplar halinde dini ayin yapıyorlar. Hatta
denizde bile ayin yapan var. Anladığım kadar insanları kiliseye bağlamak için
onların hoşuna gidecek her şey yapılıyo
r. Ayrıca göl kıyısında çeşitli kuşlar
var. Bir de Las İslatas yani adalara tur yapan tekneler de buradan kalkıyor.
350 tane ada Granadanın dibindeki Mombacho yanardağının 10 bin önce
patlamasıyla meydana gelmişler. Eskiden balıkçıların oturduğu bu adalarda şimdi
zenginlerin malikaneleri var. Bisikletle gezdikçe Granadayı daha da seviyorum
her köşesinde güzel bir şey çıkıyor.
|
genç rahip |
Katedraldeki ayini izliyorum. Genç bir rahip günah çıkarmak için geliyor. İnsanlar da sıra bekliyorlar.
|
günah çıkarmak için bekleyenler |
Oradan çarşıya gidiyorum. Pazar
olduğu için mi bilmem ana baba günü. Ivır kıvır ne ararsan var. Kemeraltının
bir benzeri. Yolda yürümek mümkün değil.
İspanyolca ders veren bir şirkete
uğruyorum ve aklıma yatıyor. Bir hafta 20 saat İspanyolca dersi 100 dolar.
Kostarika dönüşü yapabilirim. Bakalım
hayat ne gösterecek.
|
rahip çocukları kutsuyor |
Öğlen bizim akrabaların (!) bir
kilisede partisi var. Oraya gidiyorum. kilisenin içinde vaftiz töreni var. Arka taraftaki parti mekanında inanılmaz hummalı bir çalışma var.
|
kadınlar yemek hazırlıyor |
Kilisienin arkasında salona balonlar, pinyatalar (içine şeker konan kedi, ayı
gibi figürler) asılıyor,bir yandan karavanalarda yemekler pişiyor,pepsiler
buzlarla beraber bir kasanın içine boşaltılıyor, kapının önünde dört kişilik
bir ekip müzik yerine gürültü yapıyor.
|
pinyata ve çocuklar |
Biraz sonra kapılar açılıyor ve
çoluk çocuk bir yığın kalabalık doluyor. Gençler programı yönetiyorlar.
Çocuklara çeşitli oyunlar oynatıyorlar. En önemli oyun pinyataya vurmak.
Çocukların gözleri bağlanıyor. Önce çalan kötü müzikle dans etmeleri sonra da
yukarı çekilip aşağıya indirilen pinyataya vurmayı becermeleri lazım.
Pinyata
parçalanınca içinde şekerler
etraf saçılıyor. İşte o zaman kıyamet kopuyor. Herkes birbirinin üzerine
atlayıp şeker kapmaya çalışıyor. Tabi ki küçüklerin o kargaşada şeker alması
mümkün değil. Kilisenin rahibi kısa bir konuşmayla çocuklara dua ettiriyor.
Sanki din için resmen rüşvet veriliyor. Ancak insanlar o kadar yoksul ki bu
verilen parti onlara çok iyi geliyor. Anneler
de çocuklarıyla birlikte eğleniyorlar.
Yemekler önceden paketleniyor.
Tavuk, pilav ekmek. Parti bitişi herkese bir yemek, çocuklara da oyuncak ve
şeker olan torbalar veriliyor.
|
aldıkları yemekleri dışarıda yiyorlar |
|
adalara yolcu getiren kayılar |
|
Önce palyaço sonra şarkıcı |
Sabah gezerken bir gemi görmüş ve öğleden sonra gölde gezi
yapacağını öğrenmiştim. Bugün Pazar kalabalık ve neşeli olur diye parti sonrası
gemiye atlıyorum. Meğerse bu gemi yalnızca Pazar günleri çalışıyormuş. Benden
başka da turist yok. Gemide palyaçolar
komiklik yapıyorlar ve orada da pinyata şenliği yapılıyor. Tek rahatsız
edici şey müzik; hem kötü hem çok yüksek.
Gemi göldeki adalara gidiyor. Las İslas .Gerçekten çok keyifli bir gezi.
İrili ufaklı bir yığın ada ve çeşit çeşit kuşlar. Üzerinde kale olan San Pablo
adasında 20 dakika mola veriyor. Dönüşte bizim palyaçolardan biri ışıltılı
kıyafetlerle huysuz virgin türü espriler yapıp şarkı söylüyor. Çoluk çocuk
eğleniyoruz.
|
adalardan görüntü |
16 ARALIK 2013
Sabah yine bisiklet kiralayıp göl kıyısına gidiyorum.
Etrafta kimseler yok. Şehirde turluyorum. Kostarika otobüs biletimi nereden
alırım nasıl giderim onu araştırıyorum. Öğlen Gilbert, İsaac ve Hendri ile
buluşuyoruz. Hendrinin köyünde büyük bir parti var. 750-800 kişilik ona
gideceğiz. Değişik köylerden gelen anne ve çocuklar için otobüsler kiralanmış.
6
otobüs ve köyün çocukları. Parti bir okulun bahçesinde yapılıyor. Meydanda bir
orkestra müzik çalıyor. Hendrinin kızı Çarlin bir grupla dans ediyor. İki tane
pinyata oyunu oynanıyor. Bu sefer pinyata dağılırken biz de şekerleri havaya
atalım insanlar üst üste çıkmasın diyoruz. Gerçekten faydası oluyor. Daha sonra
çocuklara şeker ve oyuncak verme faslı başlıyor. İnanılmaz bir kargaşa. Zar zor
sıraya sokuluyorlar.
Ellerinde davetiyeler var. Davetiyesini veren gelip
oyuncak ve şeker torbasını alıyor. Bu iş 3 saat kadar sürüyor. Burası hem öbür
parti kadar organize olmadığı için hem de çok kalabalık olduğu için insanlar
bir de yemek kuyruğunda bekliyorlar. Gece kararıncaya kadar bu işler devam
ediyor.
Gilbert 10 senedir buraya gelip bu partileri organize
ediyormuş. Hava kuvvetlerinde askermiş. Uykuları düzgün olmadığı için tedavi
görüyormuş. Ortegayı ve buradaki insanları çok seviyor. Bu köyden 5 çocuğu
üniversite okutmuşlar. Bilgisayar , finans okuyan öğrencilerle çatapat sohbet
ediyoruz. Nerede nasıl iş bulacaklar belli değil. İsaac ilk defa geliyor.
Gilbert’i çok duygusal olduğu ve onların her istediğine evet dediği için
eleştiriyor. İkisi de aynı kiliseye gidiyorlarmış. Karısının doğurup evlatlık
olarak verdiği kızı 24 yaşında bunları buluyor. Anladığım kadarıyla biraz
problemli. İsaac bana onu anlatıyor. Bu iki günün sonunda gerçek akraba gibi
oluyoruz. Onlar da erkek oldukları için benden çok kendileri ile ilgili şeyleri
konuşuyoruz. Birinin
ailesini ve
prolemlerini ,öbürünün burada
yaptığı
işlerini .
Akşam 7 gibi Granada’ya dönüyoruz. Bana beraber yemek
yiyelim diyorlar bu gece ayrılacağız. Ben teşekkür ediyorum sonra onlara
çektiğim fotoğrafları getiririm deyip ayrılıyorum.
El camillo yani adı deve olan bir lokantadan bahsetmişlerdi.
Oraya gidiyorum. Sahibi Kanadalı bir çocuk. Ailesi de buraya yakın bir yere
yerleşmiş. Falafel, köfte, humus babaganuş gibi bizim o tarafların yemekleri
var. Yemekte Marteen adında Hollandalı bir adamla tanışıyorum. Kendisi kaptan
yıllarca bu bölgede özel yelkenlilerde kaptanlık yapmış, artık sıkıldığı için
yazları Amsterdamdaki büyük teknelerde çalışıyor,kışın da geziyormuş. 15 gün
Kostarika’da bir arkadaşının yanında kalmış, şimdi de Granda da İspanyolca dersi alıp memleketin dönecekmiş.
Bana San Blas adalarında yaşayan Kuna’larla ilgili bir yığın detay bilgi
veriyor. O adaların orada 6 ay kadar kalmış.
|
Marteen ve ben |
Kuna’lar özerk olmadan önce büyük bir isyan başlatmışlar ve
bölgedeki bütün polis ve askerleri öldürmüşler. Ayrıca kendi kabilelerinden
evlenmeyenleri içlerine almıyorlarmış. Benim de dikkatimi çeken Nazi işaretine benzeyen bir de işaretleri
vardı. Bu biraz kafatasçılık olmuyor mu diyorum. O da ancak böyle geleneklerini
ve kendilerini koruya biliyorlar diyor.
Yemek sonrası akrabalara uğrayıp fotoğrafları veriyorum,
vedalaşıyoruz ve Gilbert beni yine eve geçiriyor.
17 ARALIK 2013
|
bendeniz cennet kuşu havalarda:)) |
Bugün canopy diye bir şey var onu yapacağım.
Ağaçtan ağaca
tel çekiyorlar ve sen o telden aşağıya kayıyorsun. Her durakta iskeleler var.
Turizm acentasından 5 kişilik bir Amerikalı aile ve ben ormana gidiyoruz. A
ilenin
annesi ve babası Nikaragua doğumluymuşlar ve 7 yaşlarında ABD’ye
göçmüşler.
Ekipmanlarımızı alıp arabayla
yukarı çıkıyoruz. Burası bir kahve plantasyonu. Şirket buranın sahibi doktordan
ağaçları kiralamış. Biz keyif yaparken
işçiler bir taraftan kahve topluyor.
Kahve ağaçlarının yanında inanılmaz yüksek ağaçlar da var. İşte onlar
canopy için kullanılmış. Çok eğlenceli ve keyifli .
Dönüşte yakındaki Masaya kasabasına gidiyorum. Burası el
işleriyle meşhur bir kasaba. Önce turistik olan artisana çarşısını geziyorum.
Çok güzel renk renk işler var. Dayanamayıp Leyla ile bana benzer
elbiseler
alıyorum. Yazın Foça’da birlikte giyeriz diye
J)
Meydandan göl kenarına yürüyorum. Masaya gölünden Masaya
yanardağını görebiliyorsunuz. Bütün evlerde hamaklar ya
pılıyor ve önünde
satılıyor
. Halkın gittiği çarşıya yürüyorum. İnanılmaz kalabalık. Çeşit çeşit
satıcılar, ayakkabı dükkanları, kıyafet satanlar ve de ileride otobüs
durakları. Bir kargaşa gırla gidiyor. Amarikadan gelen otobüslerin üzerindeki
yazılar bile duruyor,radyolarda da 60-70 lerin Amerikan müzikleri çalıyor.
16 km lik mesafeyi 1 saatte
alıp Granadaya dönüyorum.
Akşam yemek için meydandaki bir restoranı gözüme
kestirmiştim. O da ne Marteen orada değil mi? Granda da dünya gibi küçük.