15 OCAK 2014
Sabah 5:50 kalkıp 6:30 daki pangaya yetiştim. Yanıma oturan orta yaşlı kadın Fransız bir dilbilimci çıktı. Oğlunun Bluefields’da sosyal sorumluluk projesi yürüten bir şirketi varmış. İstersen gel benimle dedi ; canıma minnet. Uçağım öğleden sonra 2 de.
O gün gelen 2 gönüllü için yapılacak şehir turuna ben de katılıyorum. Lagoon
kıyısında çok yoksul mahalleleri, çarşıyı müzeyi geziyoruz. Parkta 8 kişiden
oluşan bir heykel var. Rehberimiz oralı bir kadınla evlenmiş genç bir
Amerikalı. 8 kişinin etnik kimliklerini sayıyor,Nikaragualı yok mu
deyince de işte hepsi birden onu oluşturuyorlar diyor. Her etnik grup hem
İspanyolca , hem kendi dilini öğreniyor. Öğlen onların karavana yemeğini
yiyip yola çıkıyorum.
Uçağım saat dörtte ama bana 2 de gel dediler. Laf dinlemenin faydasını görüyorum. Saat 2.5 da gelen bir uçağa binip Managua’ya gidiyorum. Hava alanının karşısındaki şık otelde kalmayı planlamıştım ancak yer bulamayınca yakında başka bir otele gidiyorum.
GUATEMALA
16 - 21 OCAK 2014
Sabah erkenden hava alanındayım. Çok kolayça uçuş biletimi alıyorum. Bu arada bizim odtü’lü arkadaşlarında turla bugün Guatemalaya geldiklerini öğrenince Antigua’da onların kaldığı otelde yer ayırtıyorum. Akşam buluşuyoruz. Çok keyifli oluyor. Ertesi iki gün onların turuna katılma olanağı buluyorum. Pek çok açıdan keyifli oluyor.
Ertesi gün Antigua’da rehber eşliğinde geziyoruz. Burası orta Amerikanın
kolonyal evleri ile en turistik şehirlerinden bir tanesi. Üç tanesi
volkan olan dört tarafı dağlarlar çevrili şirin bir şehir. Volkanların birinin
adı ateş; her 20-25 dakikada bir tepesinden duman çıkıyor ve ötekinin adı su
zira bir ara çok yağmur yağınca bu dağdan inen su şehri basıyor. Şehir 1543 de İspanyollar tarafından kuruluyor ve
1773 deki depreme kadar başşehir olarak kalıyor. Daha sonra şehir tekrar yavaş
yavaş inşa ediliyor . El işleri çarşısını, eski bir manastırı geziyoruz
Guatemala’nın tarihi de buradaki diğer ülkeler gibi savaşlar ve depremlerle cebelleşmekle geçiyor. 1960’larda başlayan iç savaş 1996’ya kadar sürüyor ve en 200 bin kişi ölüyor, milyonlarcası evsiz kalıyor. 1996 da yapılan barışla iç savaş bitiyor. Ancak gelir dağılımdaki adaletsizlik hala devam ediyor. 7 ailenin Guatemala’nın sahibi olduğu söyleniyor.
Guatemala’da 21 değişik etnik dil var. Nüfus sayımında %45 Ladino –beyaz ve melezler-
% 45 Maya kökenli etnik gruplar , %10 da Garifuna ve yabancılardan oluşuyor. Özellikle kadınların bluzlarından hangi bölgeden olduklarını ve hangi dili konuştuklarını anlıyorlar. (Ben değil tabi!!)
15 yıldan beri okullarda iki dil öğretiliyor. Biri hangi bölgede
yaşıyorlarsa o dil, diğeri İspanyolca. Son 8 yıldır devlet okulları
parasız olmasına rağmen okuma oranı %70. Çocuklarını okula yollarlarsa ailelere
her ay 15 dolar ödeniyor. Çocuklar okula giderse evlerini terk edeceklerini
düşündükleri için yollamak istemiyorlar. Kadınlar da erkek doktora görünmek
istemedikleri için ebelerle doğum yapıyorlar.
Ülkenin başkanı bir dönem için seçilebiliyor. Çoğu sağda olan 20 parti var.
Etnik grupların çok olduğu toplumlarda onların temsilcileri ayrıca
seçiliyor. Paraların üzerinde Maya numaraları da yazıyor. Maya sistemi 20
bazlı bir sistem. Hani Maya takvimine göre dünyanın batacağı söylenen
tarih vardı ya aslında o tarih 5126 senlik bir dönemin kapanıp yeni, çok
daha barışçı bir dönemim açılacağı tarihmiş.
Antigua’dan buranın en meşhur bölgelerinden biri olan Atitlan gölü
kıyısındaki Panajachel şehrine gidiyoruz. Yolda değişik bölgelerdeki erkeklerin
kıyafetlerini görüyoruz. Gölün etrafında da yanardağlar var. Ayrıca etrafında
pek çok küçük yerleşim yerleri var.
Akşam göl kıyında şık bir otelde kalıyoruz.
Ertesi sabah tekneyle karşı kıyıdaki Santiago Atitlan şehrine gidiyoruz. Atitlan gölü zaman zaman yükselip zaman zaman alçalıyormuş. Ancak 2010 daki fırtınadan sonra5 metre
yükselince civara hasar vermeye başlamış.
Buradaki halk gelenekleri bağlı. Özellikle erkekler beyaz kumaş üzerine mor çizgili üzerleri kuş ve çiçek işli kısa pantolonlar giyiyorlar.Kadınlar da başlarına10 metre
uzunluğunda kumaştan yapılmış ortası açık şapkalar takıyorlar.
Bu şehrin önemli özelliklerinde biri de Maşimon. Bu kötücül tanrı pek çok
maya kökenli şehirlerde değişik şekilde varmış. Buradaki tahtadan puro içen bir
heykel. Heykeli koruyan kişiler var. Her yıl bu heykel törenlerle ev
değiştiriyor. Heykelin olduğu odanın bir tarafında İsa’nın heykeli, diğer
tarafta diğer hrıstiyan kutsal kişilerin heykelleri var. Her ne kadar
kilise bu Maşimon’u sevmese de Maşimon’u sevenler aynı zamanda kiliseyi de
seviyor anlaşılan. Maşimon’u ziyaret edip ondan derdinize çare bulmasını
istiyorsunuz. Ona sigara ve içki getiriyorsunuz. İçeri girmek için bir para
veriliyor. O paralar yıl sonunda maşimon yer değiştirirken yapılan festivalde
yiyip, içmek için kullanılıyor.
Maşimonla ilgili iki farklı hikaye var. Biri çok içki ve sigara içtiği için kollarını kesmek zorunda kalmışlar. İkinicisi de erkekler savaşa giderken karılarını ona emanet ediyorlar ancak o emanate hıyanet edince kollarını hatta bacaklarını kesiyorlar. Her ne ise bu maya halkı için özel bir tanrı.
Oradan göl kenarında şık bir lokantada yemek yiyip yola koyuluyoruz. Bizim
ODTÜ’lü arkadaşları Meksika’ya yolcu edip Antigua’ya dönüyorum.
Pazar günü dinlenip buradaki yol haritamı çizmek üzere ders
çalışıyorum. Çok şık bir otelde kalıyorum. Otel müze gibi bir yığın
antika dolu. Yukarıda terası var. Parka çok yakın. Pazar olduğu için park
kalabalık. Bir müzik grubu çalıyor ve CD’lerini satıyorlar. Etnik kıyafetli
kadınlar da bir şeyler satıyor. Ne kadar pazarlık ederseniz edin
kazıklanıyorsunuz. Tam para vermezseniz üzeri yok sana şunu vereyim diyor. Ama
çok şekerler önce gelip senle sohbet ediyor sonra bir güzel kazıklıyorlar.
Burada her şey için pazarlık edin diyorlar. Nitekim ben de otelde pazarlık edip
4 gece için 50 dolardan 35 dolara indiriyorum.
Ertesi gün yolda tanıştığımız bana kitabını veren Joe’yu parkta görüyorum. Joe buraya sık sık geliyormuş ve hemen herkesi tanıyor. Ayakkabı boyacısı, satıcı kadın gibi. Onlardan bir şeyler alıyor. Ayrıca bu bölgeyle ilgili üç tane de kitap yazmış. Amerikalı inşaat işi yapan bir adam. Ben yakındaki San Felipe kasabasına gideceğim gelmek ister misin diyor. Hayır demek olmaz. Önce birlikte bir sanat galerisi geziyoruz.Gerçekten çoğu Guatemala’lı artistlerin olağanüstü eserleri var. Oradan ördek otobüsleriyle San Felipe’ye gidip yemek yiyoruz. Dönüşte şehre yürüyoruz ve dağdaki seyir tepesine çıkıyoruz. O ertesi gün gideceği için beni Amanda ile tanıştırıyor. Biz de onunla ertesi gün etraftaki kasabaları gezeceğiz.
Ben de onu terasta şarap içmeye davet ediyorum. Otelin sahibi Luis de bize katılıyor. Yıldızların altında sohbet ediyoruz.
Sabah Amanda ile buluşup kuzeye gitmek üzere otobüs biletimi alıp ilk önce San Pedro las Huertas kasabasına gidiyoruz.
Bu kasabanın tepesinde bir
manastır var. Kapıyı çalıp geldiğimizi söylüyoruz. Epey bir bekledikten sonra
kapı açılıyor. Bizi önünde demir parmaklık olan bir odaya alıyorlar. İki tane
genç rahibe geliyor ve bize oradaki hayatlarını anlatıyor. 18 yaşından
sonra isteyenler gelip rahibe oluyorlar. Ve hayat boyu manastırdan
çıkmıyorlar. Ben pek anlam veremiyorum. Toplam 30 kişiymişler. Kendi
kendilerine bütün gün dua edip duruyorlar anlaşılan.
Köylerde ve hatta Antigua’da da çamaşır yıkama yerleri var. Tabi son model
arabalarda gezen Antigualalar bu çamaşır yıkama yerlerine pek takılmıyor ama
köylerde kadınlar ortaya temiz su gelen, kenarlarda kirli suyun akıp
gittiği yuvarlak sahanlarda hem çamaşır yıkıyorlar,hem sohbet ediyorlar.
Oradan otobüse binip San Juan del Obispo kasabasına gidiyoruz. Burada büyük
bir müze var ancak saat 12 olduğu için kapalı . 2 de açılacak ama Amanda dönmek
istiyor.Torunu okuldan gelecekmiş. Dönüp öğlen yemeğimizi yiyoruz ve ayrılıyoruz. Ben dönmeden önce de buraya geleceğim o zaman gideriz diye konuşuyoruz.
Bu arada pazardan bizde olmayan değişik meyvalardan alıyorum. Akşama onları şarapla yemek yapacağım kendime.
22 OCAK 2014
Bu akşam kuzeydeki Flores’e yola çıkacağım. Ama ilk önce kaplıcalara gidiyorum. Bu kadar yanardağın olduğu bölgede daha fazla kaplıca olması lazım gibi ama bu bir saat uzakta şık bir kaplıca ve spa var..
Bütün gün masajla ve
termal havuzlarla vakit geçiyor. Havuzda tanıştığım birileri bana Guatemala’nın
çok dindar olmadığını ancak %60’ının hristiyan olduğunu –ki bu orta Amerika
ortalamasının çok altında- gerisinin eski maya geleneklerini sürdürdüğünü
anlatıyor. Nitekim Maşimon da buna bir örnek. Akşam otobüsüyle Flores için yola
çıkıyorum.
23 OCAK 2014
Otobüs sabah beşte hava karanlıkken Flores’e varıyor. Otelde yer ayırtmamışım. Yanımda oturan kadınla taksiye biniyoruz. Ben kitapta okuyup gitmeyi düşündüğüm otel de tadilat varmış. Kendime sinirleniyorum. Bu kadar laubalilik fazla diye. Bereket iki üç bina ötedeki otelde yer buluyorum ama o da öğleden sonra boşalacak.
Maya’lar burada İÖ700 yılından İS 1000 yılına kadar devam ediyor. Kralları için mısırdaki piramitlere benzeyen yapılar yapıyorlar.
Öğlene kadar ortalıkta otel odasının boşalmasını beklemek yerine doğru
Tikal’e yola çıkıyorum. İnanılmaz geniş bir araziye yayılmış yağmur
ormanlarının arasından yükselen taş yapılar. Burası da Kamboçya Angkor
tapınakları gibi ağaçlarla örtülmüş. Ancak 1848 de kazılmaya başlanmış.
Esas olarak ortaya büyük yapılar ve bir iki meydan ortaya çıkmış. Gerçekten büyüleyici.
Bir kere çok geniş bir alana yayılmış. Yağmur ormanları içinde kaybolarak
yürüyorsun ve birden karşına kocaman bir bina çıkıyor.
Öğleden sonra otele dönüp dinleniyorum. Keyifli bir teras var. Tam içki içmelik ama midem kötü, maalesef içemiyorumJ)
24 -26 OCAK 2014
Bugün Tikal’e giderken gördüğüm ,çok beğendiğim göl kıyısındaki Remate kasabasına gidiyorum ve yağmur ormanları arasında gizlenmiş göl kenarındaki Mon ami diye bir otele yerleşiyorum. Bol bol yürüyüş
yapıyorum. Üniversiteyi yeni bitirmiş
iki Alman kızla arkadaşlık ediyorum. Bir sene çalışıp para biriktirmişler ve 9
aylığına dünya seyahatına çıkmışlar.Arjantinden başlamışlar Meksikaya
gidecekler oradan uzak doğuya. Aylık ortalama giderimiz 800 euro diyorlar.
Akşam lokantaya yemek yemek için gelmiyorlar odalarında yiyorlar.
Akşam da iki Amerikalı gençle İngilizce scrable oynuyoruz ve ben ikinci olunca çok gülüyoruz. Kusura bakma ama bununla övüneceğim diyorum. Onlar da üç ay orta Amerikada dolaşacaklarmış.
Guatelamala gezimin yarısına geldim. Buradan sonra daha çok yerel halkın olduğu bölgelere gitmeyi planlıyorum.
Gelirken bir nehir geçmemiz gerekiyor. En fazla genişliği elli metre ancak üzerinde köprü olmadığı için ahşap bir salla geçiyoruz. Salın dört tarafına bidonları kesip yerleştirmişler, içlerine de motorları koymuşlar; onlarla tekneyi kontrol ediyorlar.
Önce bir mağaraya giriyoruz. Mağara15 km ama biz 800 metresini
göreceğiz. Mağaranın içinden bir nehir geçiyor. Bu nehir zaman zaman yükseliyor
zaman zaman alçalıyor. Elimizde mumlarla kah yürüyoruz ,kah yüzerek ilerliyoruz.
Gençlerin
idolü oluyorum ama akşam olunca idol olmanın hiç de ucuz bir şey olmadığını
öğreniyorum. Yatakta bir yerden bir yere dönerken inanılmaz ağrılar çekiyorum.
Bereket çiğdemin ilaçları var. İkinci gün onu alınca daha iyi hissediyorum ve
öğreniyorum ki gençlerle aşık atmayacağım. Sabah gençlerin de bazılarının ağrıları olduğunu öğrenince biraz rahatlıyorum:))
.Sonra tepeye yürüyoruz ve aşağıdaki nehrin havuz haline getirdiği harika manzarayı izliyor ,ve daha sonra bu havuzlarda yüzüyoruz.
çıkışta üç küçük kız ev yapımı çikolata satıyorlar. Çok güzeller. Ben konuşmak adına pazarlık ediyorum. 2 tanesi 5 quetzal diyorlar olmaz tanesine 2 veririm diyorum. uzun pazarlık sohbeti sonucu büyük olanlar kabul ediyor fakat ufaklık kabul etmiyor. Mecburen ondan alıyorum.
Ayrıca her şeyde mısır kullanıyorlar. Nitekim
pazarda beyaz ,kırmızı, siyah ve sarı olmak üzere dört çeşit mısırı görüyorum.
Et çorbasının içine koyduklarında yiyorum inanılmaz lezzetli. Çok fotoğraf
çektirmek istemiyorlar. Biraz sohbet edersem bazen izin almayı
başarıyorum. Sokak satıcısı bir kadının
önünde kuyruk görünce ondan tavuklu kızarmış börek, biraz ileriden çilek alıyorum öğlen yemeği
için. İnsanlar haklıymış börek çok lezzetli.
Zaman zaman gelinin yanına birileri geliyor ve çok ciddi bir
yüzle nasihat ediyorlar. Akrabalarla biraz sohbet ediyoruz. Onlar giderlerken
ben de gelebilir miyim diye soruyorum yarım ağız gel diyorlar. Meğer uzaktaki
köylerine gideceklermiş. Balonlarla süslü otobüsler onları köşede bekliyor.Biraz
İspanyolcayı becersem derdimi anlatıp takılacağım peşlerine. Onlarla da
öpüşüyoruz email adreslerini alıyorum fotoğrafları yollamak üzere.
Ve hemen hemen bütün kadınlar bu kıyafette.
Ayrıca bazıları saçlarının arkasına kurdeleler bağlamışlar. Pazar bir renk
cümbüşü halinde. Ayrıca başlarının üzerinde bir örtü taşıyorlar. Bu örtü başlarının
üzerinde sepet, torba gibi şeyler taşıdıklarında altlık oluyor. İnanılmaz
büyüklükte parçaları kafalarının üzerinde ,çocukları ise sırtlarında taşıyorlar.
Erkekler ve kadınlar genellikle kısa boylu. Erkeklerin özel kıyafetli olanına
bir iki kere rastladım. Çoğu kot giyiyor. Özel kıyafet giyen de etek gibi bir
örtüyü bacaklarına sarıyor ya da kırmızı çizgili bir pantolon giyiyor.
Ben de artık yolculuk bittiğine göre ufak
tefek bir şeyler alabilirim diyorum. Ayrıca etrafta yiyecek ve içecek satanlar
da var. Önce buzu dönen dişlilerle toz haline getiriyorlar üzerine meyva suları
döküp içecek haline getiriyorlar. Etraftaki büyük binalardan birinde dev yemek
standları açılmış. Değişik içeceklerden ve tatlılardan alıp tadıyorum. Mısır
suyundan atol de masa ve incir reçeli
var. Çok değişik içecek ve yiyecekler var ama ama hepsinin tadına bakmak
imkansız.
https://plus.google.com/u/0/photos/107746702788091997697/albums/5980313327530933137
Sabah 5:50 kalkıp 6:30 daki pangaya yetiştim. Yanıma oturan orta yaşlı kadın Fransız bir dilbilimci çıktı. Oğlunun Bluefields’da sosyal sorumluluk projesi yürüten bir şirketi varmış. İstersen gel benimle dedi ; canıma minnet. Uçağım öğleden sonra 2 de.
8 değişik etnik grup Nikaragualı oluyor |
Colette’in hikayesi çok ilginç. Cezayir doğumlu Amerika’da uzun yıllar
çalışmış Fransız bir dil bilim profosörü. Orta Amerikada kaybolan diller
üzerine Guatemala’da araştırma yaparken bir dönem Sandanistalarla
Amerikadaki demokratlar arasında tercümanlık yapmış. Bu yüzden üniversitedeki
bölüm başkanıyla arası açıldıysa da rektör onu korumuş. Nikaragua’da Rama
dili üzerine çalışırken yazları çocuklarını da getirmiş. Çocukları burada Blue
Energy diye bir şirket kurmuşlar. İçme suyunun temizlenmesini sağlayan içinde
değişik kum katmanları olan arıtma cihazları yapıyorlar. Sosyal sorumluluk
projesi olarak şirkette dünyanın her yerinden gelen gönüllüler ve
Nikaragualılar çalışıyor. Küçük oğlu burada karısıyla yaşıyor, büyük oğlu
Amerikada proje için gelir sağlıyor.
Çarşıdan |
Uçağım saat dörtte ama bana 2 de gel dediler. Laf dinlemenin faydasını görüyorum. Saat 2.5 da gelen bir uçağa binip Managua’ya gidiyorum. Hava alanının karşısındaki şık otelde kalmayı planlamıştım ancak yer bulamayınca yakında başka bir otele gidiyorum.
GUATEMALA
16 - 21 OCAK 2014
Sabah erkenden hava alanındayım. Çok kolayça uçuş biletimi alıyorum. Bu arada bizim odtü’lü arkadaşlarında turla bugün Guatemalaya geldiklerini öğrenince Antigua’da onların kaldığı otelde yer ayırtıyorum. Akşam buluşuyoruz. Çok keyifli oluyor. Ertesi iki gün onların turuna katılma olanağı buluyorum. Pek çok açıdan keyifli oluyor.
kadetral |
Manastır |
Parktaki şarkıcı |
Guatemala’nın tarihi de buradaki diğer ülkeler gibi savaşlar ve depremlerle cebelleşmekle geçiyor. 1960’larda başlayan iç savaş 1996’ya kadar sürüyor ve en 200 bin kişi ölüyor, milyonlarcası evsiz kalıyor. 1996 da yapılan barışla iç savaş bitiyor. Ancak gelir dağılımdaki adaletsizlik hala devam ediyor. 7 ailenin Guatemala’nın sahibi olduğu söyleniyor.
Guatemala’da 21 değişik etnik dil var. Nüfus sayımında %45 Ladino –beyaz ve melezler-
% 45 Maya kökenli etnik gruplar , %10 da Garifuna ve yabancılardan oluşuyor. Özellikle kadınların bluzlarından hangi bölgeden olduklarını ve hangi dili konuştuklarını anlıyorlar. (Ben değil tabi!!)
Atitlan gölü |
Etnik kıyafetli adamlar |
ATİTLAN |
Akşam göl kıyında şık bir otelde kalıyoruz.
Ertesi sabah tekneyle karşı kıyıdaki Santiago Atitlan şehrine gidiyoruz. Atitlan gölü zaman zaman yükselip zaman zaman alçalıyormuş. Ancak 2010 daki fırtınadan sonra
Buradaki halk gelenekleri bağlı. Özellikle erkekler beyaz kumaş üzerine mor çizgili üzerleri kuş ve çiçek işli kısa pantolonlar giyiyorlar.Kadınlar da başlarına
MAŞİMON |
Maşimonla ilgili iki farklı hikaye var. Biri çok içki ve sigara içtiği için kollarını kesmek zorunda kalmışlar. İkinicisi de erkekler savaşa giderken karılarını ona emanet ediyorlar ancak o emanate hıyanet edince kollarını hatta bacaklarını kesiyorlar. Her ne ise bu maya halkı için özel bir tanrı.
MEZARLIK |
ANTİNGUA'NIN VOLKANLARI |
Ertesi gün yolda tanıştığımız bana kitabını veren Joe’yu parkta görüyorum. Joe buraya sık sık geliyormuş ve hemen herkesi tanıyor. Ayakkabı boyacısı, satıcı kadın gibi. Onlardan bir şeyler alıyor. Ayrıca bu bölgeyle ilgili üç tane de kitap yazmış. Amerikalı inşaat işi yapan bir adam. Ben yakındaki San Felipe kasabasına gideceğim gelmek ister misin diyor. Hayır demek olmaz. Önce birlikte bir sanat galerisi geziyoruz.Gerçekten çoğu Guatemala’lı artistlerin olağanüstü eserleri var. Oradan ördek otobüsleriyle San Felipe’ye gidip yemek yiyoruz. Dönüşte şehre yürüyoruz ve dağdaki seyir tepesine çıkıyoruz. O ertesi gün gideceği için beni Amanda ile tanıştırıyor. Biz de onunla ertesi gün etraftaki kasabaları gezeceğiz.
Ben de onu terasta şarap içmeye davet ediyorum. Otelin sahibi Luis de bize katılıyor. Yıldızların altında sohbet ediyoruz.
Sabah Amanda ile buluşup kuzeye gitmek üzere otobüs biletimi alıp ilk önce San Pedro las Huertas kasabasına gidiyoruz.
Chickenbus 'lar |
RAHİBELER |
SOKAK ÇAMAŞIRHANESİ |
AMANDA İLE |
Bu arada pazardan bizde olmayan değişik meyvalardan alıyorum. Akşama onları şarapla yemek yapacağım kendime.
22 OCAK 2014
Bu akşam kuzeydeki Flores’e yola çıkacağım. Ama ilk önce kaplıcalara gidiyorum. Bu kadar yanardağın olduğu bölgede daha fazla kaplıca olması lazım gibi ama bu bir saat uzakta şık bir kaplıca ve spa var..
TERMAL TESİS |
23 OCAK 2014
Otobüs sabah beşte hava karanlıkken Flores’e varıyor. Otelde yer ayırtmamışım. Yanımda oturan kadınla taksiye biniyoruz. Ben kitapta okuyup gitmeyi düşündüğüm otel de tadilat varmış. Kendime sinirleniyorum. Bu kadar laubalilik fazla diye. Bereket iki üç bina ötedeki otelde yer buluyorum ama o da öğleden sonra boşalacak.
TİKAL |
Flores Peten İtza gölünde ufak bir ada. Karaya bir köprü ile bağlı. Burası
Mayaların en önemli
yerleşim yeri olan Tikan’ın 1.5 saat uzağında turistik bir yerleşim. Tikan
için Macha Pichu kadar güzel diyorlar. Maya’lar burada İÖ700 yılından İS 1000 yılına kadar devam ediyor. Kralları için mısırdaki piramitlere benzeyen yapılar yapıyorlar.
TİKAL |
Öğleden sonra otele dönüp dinleniyorum. Keyifli bir teras var. Tam içki içmelik ama midem kötü, maalesef içemiyorumJ)
24 -26 OCAK 2014
Bugün Tikal’e giderken gördüğüm ,çok beğendiğim göl kıyısındaki Remate kasabasına gidiyorum ve yağmur ormanları arasında gizlenmiş göl kenarındaki Mon ami diye bir otele yerleşiyorum. Bol bol yürüyüş
EL REMATE |
Akşam da iki Amerikalı gençle İngilizce scrable oynuyoruz ve ben ikinci olunca çok gülüyoruz. Kusura bakma ama bununla övüneceğim diyorum. Onlar da üç ay orta Amerikada dolaşacaklarmış.
Guatelamala gezimin yarısına geldim. Buradan sonra daha çok yerel halkın olduğu bölgelere gitmeyi planlıyorum.
26 -31 OCAK 2014
FLORES'TEN SEMUC CHAMPEY'E
Görülmesi gereken dedikleri ülkenin ortasında bulunan
Semuc Champey’e gitmek üzere yola
çıkıyorum. Mesafe çok uzak değil ama çok sık yerleşim yeri var ve her birinde
kasis olduğu için hız çok düşüyor. Ayrıca yollar da zaman zaman kötü.
NEHRİ GEÇTİĞİMİZ SAL |
Gelirken bir nehir geçmemiz gerekiyor. En fazla genişliği elli metre ancak üzerinde köprü olmadığı için ahşap bir salla geçiyoruz. Salın dört tarafına bidonları kesip yerleştirmişler, içlerine de motorları koymuşlar; onlarla tekneyi kontrol ediyorlar.
8 saatte Semuc
Champey yakınındaki Langin kasabasına geliyoruz. Bu bölgenin kadınları diğer
bölgelerden farklı giyiniyorlar. Etekler yine uzun ama bunların büyük bir kısmı
parlak kumaştan.Askılı tşirtün üzerine dantelden şeffaf ,parlak bluzlar
giyiyorlar.
Tarlada bile bu kıyafetle çalışıyorlar.Saçlarını da kesmiyorlar
arkadan bağlıyorlar.
Zephyr Lodge diye bir yerde yer ayırtmıştım. Gelenlerin
büyük bir kısmı oraya gidiyormuş. Bir kamyonetle bizi oraya götürüyorlar. Çok
güzel bir mekan. Dağların arasından tepeden nehre bakan odaların çoğu yatakhane
şeklinde olan bir otel.
Ortak mekanda gençler erkenden sarhoş olmaya başlamışlar.
Yemek ve içki fiyatları pahalı. Ama etrafta başka bir yer olmadığı için herkes
burada. Gürültü patırtıdan geçilmiyor. Benim kaldığım oda ortak mekandan epey
uzak olduğu halde gürültü oraya kadar geliyor.
Yan komşularım 73 yaşında Amerikalı bir çift.Elena and Reed.
Balkonda oturup yemeklerimizi yiyip içkilerimizi içerken sohbet ediyoruz.
Evlerini satıp bir karavan almışlar ve orada yaşıyorlarmış. Üç çocukları da
hobi olarak müzikle uğraşıyormuş ve hiçbirinin evinde TV yokmuş. Türkiye’yi bir
ay gezmişler. Mavi yolculuk bile yapmışlar. Tarihini biliyorlar. Her sene
değişik bir yere gidiyorlar, ekonomik yerlerde kalıp gezilerine ucuza mal ediyorlarmış.
Ertesi gün turla buradan 10 km uzaktaki Semuc Campey
için yola çıkıyoruz. Yol o kadar kötü ki 10 km ancak 1 saat gidilebiliyor. Grupta 16 kişi var. Ben kamyonetin önüne
oturuyorum, gençler arkasında ayakta yola çıkıyoruz.
Önce tırmanıyoruz sonra aşağı iniyoruz.
Manzara çok güzel. Burada halk da kamyonetlerin arkasında bir yerden bir yere
gidiyor. Burası 200 kadar kişinin yaşadığı küçük bir yerleşim yeri ama doğası
çok güzel olduğu için turistlerin ziyaret yeri.SALICAKTAN NEHRE UÇUŞ |
HOOP NEHİRDEYİM |
Önce bir mağaraya giriyoruz. Mağara
Mağaradan sonra kıyıda bir salıncaktan sallanarak nehre atlıyoruz.
Oradan bir köprü var ,nehirden 10
metre yükseklikte. Gençler atlıyor,soruyorum acıtıyor mu
diye acıtmıyor diyorlar ben de inanıyorum ve köprüden atlıyorum.J) Sabah öğreniyorum ki
bizim gençlerden bazıları da benim durumumdaymış. En azında yaşımdan değil
yanlış atladığımdandır diye biraz olsun teselli buluyorum.
.Sonra tepeye yürüyoruz ve aşağıdaki nehrin havuz haline getirdiği harika manzarayı izliyor ,ve daha sonra bu havuzlarda yüzüyoruz.
çıkışta üç küçük kız ev yapımı çikolata satıyorlar. Çok güzeller. Ben konuşmak adına pazarlık ediyorum. 2 tanesi 5 quetzal diyorlar olmaz tanesine 2 veririm diyorum. uzun pazarlık sohbeti sonucu büyük olanlar kabul ediyor fakat ufaklık kabul etmiyor. Mecburen ondan alıyorum.
ÇİKOLATA SATAN ÇOCUKLAR |
Bu akşam ki yan komşum Amerikalı Mark. Onunla da balkonda oturup içkilerimiz
içip sohbet ediyoruz. Misourinin bir köyünde yaşayan sigortacı bir adam. Karısı
böyle gezmeyi sevmediği için yalnız geziyormuş. Hayata ilişkilere dair
konuşuyoruz.
Ertesi sabah benim arabam saat 6 da gelecek. 5:30 da
kalkıyorum. 6:30 a kadar bekliyorum. Araba gelmiyor. 8 de başka araba var ama
hem sinirleniyorum paramı geri almak istiyorum hem de burası keyifli bir yer
bir gün daha kalmaktan bir şey olmaz diye düşünüyorum.
Bilet aldığım acenta saat 11 de açılıyor. Bana bileti satan kadın orada yok. Diğer
çocuklar akşam 10 da gelecek seni yarın ki arabayla Antigua’ya gönderelim
diyorlar. Ben de inat bu ya ben paramı geri istiyorum diye diretiyorum. Konu
çözülemeyince polise gitmeye karar veriyorum. Otelde çalışan çocuklardan biri
beni bir yere yönlendiriyor. Burası resmi mahkeme gibi bir yer. Efendi bir adam
iki tane de personel var. Ben derdimi anlatınca kadın burada mı yaşıyor diye
soruyor sonra da biraz bekleyin diyor. Nitekim yarım saat sonra bizim kadın
geliyor. Adam ona da bana davrandığı gibi çok nazik davranıyor. Kadın tamam
parayı getireyim diyor ve onbeş dakika sonra bir çocuk paramı getiriyor. Bu
kadar basit. Sistem çok ilginç. Halk
mahkemesi gibi bir şey. Muhtemelen bir yaptırımı var. Tam ne olduğunu
anlayamadım.
ANIL'LA BERABER |
Şehri geziyorum,pazara gidiyorum, tembellik ediyorum. Akşam
barda oturup gençlerle gevezelik ederken genç bir kadın geliyor siz Türkmüsünüz
diye soruyor evet deyince ben de diyor. İyi mi? İyi ki gidememişim ki Anıl’la
tanışıyorum. Bir senedir dünyayı geziyor. Doğudan başlamış ve daha 6 ay gezmeyi
planlıyor. Bütün gece laflıyoruz.
Ankara’da yaşıyormuş. Çalışıp para biriktirmiş şimdi de geziyormuş. Hem
facebook’ta sayfası var hem de blogu. Çok ilginç tavsiye ederim bakınız.
Sanırım tek başına bu kadar uzun süre seyahat eden ilk Türkiyeli kadın.
GUATEMALA XELA
Ertesi günü Antigua’
ya yola çıkıyorum.Tam 11 saat. Eski kaldığım otele gidiyorum. Temizlikçi Carla,
resepsiyonist Hugo ve otelin sahibi Luis güler yüzle beni karşılıyorlar. Ertesi gün
için Guatemala’nın ikinci şehri Quetzaltenango için bilet alıyorum. Ben orası
büyük şehir diye civardaki başka bir şehre gidecektim ama Anıl orada bir süre
kalmış,çok güzel bir şehir çok büyük değil diyerek beni oraya gitmeye ikna
etti. Ve iyi ki de etmiş çok güzel bir şehre geliyorum.
Quetzaltenango şehrine yerliler Maya dilinde Xelaju dan
kısaltarak Xela diyorlar. Burası ne çok büyük, ne çok küçük maya kültürünün ağır
bastığı bir şehir.önceleri Meksika’ya bağlıyken 19.yy da Guatemalaya
bağlanmış.bu tarihlerde kahve ticaretinin önem kazanmasıyla şehir
zenginleşiyor. Bu refah dönemi 1902 deki
volkan patlaması ve deprem felaketiyle son buluyor.
Guatemala’nın 2. büyük şehri olmasına rağmen nüfüs 225 bin.
Guatemala City’nin ki 2.5 milyondan fazla olduğu düşülürse aradaki uçurum
anlaşılabilir.1930 yılında Guatemala’da yapılan ilk elektrikli tren burada 3 sene sonra çamur altında kalıp kullanılamaz
hale gelse de Xela halkı için müze
olarak gurur kaynağı olmaya devam ediyor.
İspanyollar çekildikten sonra bir dönem Almanya’nın
yönetimine geçen Xela’da merkez gotik binalarla bezeli. Şu anda da Alman
okulları var.
İlk gece kalmayı düşündüğüm otelde yer bulamayınca
karşısındaki otele geçiyorum. Ama pek beğenmiyorum.
31 OCAK 2014
Sabah erkenden kendime daha güzel bir otel bulup oraya
yerleşiyorum. Burada bir süre kalıp civardaki Maya yerleşimlerini gezmeye
niyetliyim. Öğleden sonra buranın doğal termal havuzlarına -Fuentes Georginas-
gitmek üzere organizasyonumu yapıp şehri keşfetmeye çıkıyorum.
Yollar ve evler çok düzgün. Demokrasi çarşısına yürüyorum.
Ne isterseniz bulabileceğiniz bir yer. Geniş bir alan yayılmış sokak çarşısı.
Özellikle ince ince doğradıkları havuz ve fasulye karışımı çok ilgimi çekiyor.
Bıçakla makine gibi kesiyorlar.
ELLE DOĞRANDIĞINA İNANAMADIM |
Daha sonra meydandaki hükümet binasını geziyorum. Çok güzel
bir bina ve vatandaşın her işi orada çözülüyormuş.
Öğleden sonra termal havuzlara gidiyorum. Bir saat minübüs
dağlara sislerin içinde tırmanıyor. Bu bölgeye de zaten yüksek alanlar
diyorlar. Dağların dar bir vadi yaptığı yerde termal havuzlar. İki saatte sıcak
sudan ılık suya dolanıp pestil gibi olup dönüyoruz.
Akşam çıkıp biraz dolaşıyorum. Düzgün müzikli bir yer bulsam
oturup bir içki içeceğim. Ama pek bir yer beğenemiyorum ve odamdaki meşhur
Guatemala romuna fit oluyorum.
JUANA VE KIZI |
1 ŞUBAT 2014
Sabah erkenden kalkıp yakında bulunan ve bugün pazarı olan
Totonicapan şehrine gitmek üzere minibüsle şehrin otobüs terminaline
gidiyorum.Burada öbür çarşıdan daha büyük bir çarşı var. Kadınlar renk renk
kıyafetleriyle çarşıyı beziyorlar. Buradaki kadınların kıyafetleri de bir başka
değişik. Bol büzgülü eteğin üzerine fırfırlı kollu bluz ,hepsinin üzerine de
boydan yine fırfırlı önlük giyiyorlar.
Benim gideceğim yerin otobüsü buradan kalkmıyormuş, başka
bir otobüs şöforü atla seni yolda indiririm diyor. Otobüsümüz dura kalka yolcu
ala indire sallana sallana gidiyor. Gerçekten beni bir dörtyol ağzında
indiriyor. Diğer otobüse beklerken arkadaş olduğumuz Juana ve kızı ile
biniyoruz. Kucak kucağa bir yere sığışıyoruz. Juana Guatemala City’den buraya
satmak için ekmek almaya geliyormuş. Bana inanılmaz geldi. Zira tam 4 saat
arabayla geliyor 4 saatte dönecek. Ekmekler için yanında iki kasa getirmiş.
Meydanda bana çarşıyı gösteriyor, öpüşerek ayrılıyoruz.
Çarşıya gitmeden meydandaki kiliseye bir göz atıyım diyorum.
Bir gelinle damat meydanda. Fotoğraf
çektiriyoruz.
ÇOK GENÇLER DEĞİL Mİ? |
GELİNE NAZİHAT |
Pazarın ucu bucağı yok. Ama esas kadınların renkleri
olağanüstü. Burada da kıyafetler farklı. Altlarındaki etekleri bellerine şık
bir kuşakla bağladıkları genellikle
pırıltılı bir örtü. Üstlerinde taşlarla işlenmiş çok süslü bluzlar var. Yolda
Juana bunların çok pahalı olduğunu -150ketzal yani 20 dolar – söyleşmişti.
Etekle bluz renk uyumu içinde.
PAHALI BLUZLAR |
Pazarda keyifle dolaşıyorum.
Dönüşte otobüste yanımda oturan küçük kızın ailesi de bana
sahip çıkıyor. Yalnız geziyorsun aman dikkat et diye. Bana naylon torbada su
ikram ediyorlar. Burada meyva suları ve sular da naylon torbalarda satılınca
daha ucuz oluyor, hem de yarattıkları çevre kirliği daha az. Bu otobüs direk Xela’ya geliyor. Terminale
gitmeyeceği için yolda indiriyor. Dolmuşla otele dönüyorum.
SATICI KADIN |
Sokaklara çıkıp benim otele çok yakın meydanın altında bir
çarşı daha keşfediyorum. Orada da her şey daha küçük çapta ve lokantalar var.
Kalabalık bir tanesinde ceviche yiyorum. Şık lokantalarda nedense pek ceviche
bulunmuyor. Oradan tiyatro binası ve bir tapınak var onları görmeye gidiyorum.
Bu gece dışarıda bir yerde müzik dinlemek istiyorum. Turizm ofisinde çocuk üç
yer söylüyor. Onları bulup hangisine gitmek daha hoş olur diye bir inceleme
gezisine çıkıyorum. Yolda benzer kıyafetli bir grup görüyorum. Ne o bir düğün
daha..
DÜĞÜN ALAYI |
Bu düğün katedralde. Belli ki hali vakti yerinde aileler.
Erkek tarafı daha geleneksel kıyafetlerle
gelmişler,kız tarafı ise Amerikan özentisi kıyafetlerle. Törende yakın
akrabalar bir şey takıyor ve daha sonra altarın önünde sırayla fotoğraf
çekiliyorlar. Herkesin elinde hediyesi var. Kilisenin kapısında tebrik edip
hediyelerini veriyorlar. Geleneksel kıyafetle gelenlerin hepsinin eteği
birbirine benziyor. Ayrıca omuzlarına bir örtü atmışlar ve saçlarını renkli
kurdeleyle arkadan bağlamışlar.
HEDİYELERİ İLE TEBRİK SIRASINDALAR |
Akşam turizm şirketinden öğrendiğim otele çok yakın canlı
müzik olan bir kafeye gidiyorum. Bir adamın gitar çaldığı, çok güzel romantik
bir ortam.
KEYİFLİ KAFE |
2 ŞUBAT 2014
Bugün şubat ayının ilk pazarı. Her ayın ilk pazarında meydanda
çarşı kurulurmuş. Bugünü burada geçirmeye karar veriyorum. Katedralin karşısına
her türden satıcı tezgahını açıyor.
PAZARDAN |
PORTAKAL SOYMA MAKİNASI |
TEPEDEN XELA |
Kitap tepede şık bir restorandan bahsediyor. Oraya çıkarken
bir sürü arabanın yukarıdaki kiliseye gittiğini görünce yine bir düğün var
herhalde diye ben de tırmanıyorum. Kilise tam tepenin en üst yerinde içerisi
tıklım tıklım dolu. Kadınların hepsinin başlarında beyaz bir örtü var. Erkekler
takım elbiseli. Burası evanjelistlerin Guatemala’daki en önemli merkezi imiş.
Bu haftada sonu da onlar için çok önemli bir kutlama olduğu için hem dünyadan,
hem de Guatemala’nın pek çok yerinden insanlar buraya akın etmişler. Kilisenin
etrafında bavullar ve torbalar doluydu. Uzaktan gelip maddi imkanları çok
olmayanlar kilisenin etrafındaki binalarda kalıyorlarmış. Anladığım kadarıyla
oruç tutma döneminin sonu gibi önemli bir günü kutluyorlardı.
EVANGELİST KİLİSESİNDE AYİN |
Oradan şık lokantaya çıktım. İsviçreliler bayraklarını
tepeye çekmişler ama lokanta daha geç vakit açılacağı için içeri giremedim.
Katedralde de ayin vardı ve kilise dolup kapılara kadar
taşmıştı.
Civarda Huehuetenango diye bir şehir var. Ben esas oraya
gidecektim Anıl’ın tecrübesine güvenerek buraya geldim. Ancak zaten oraya 4-5
günlüğüne gidilip etraftaki köyleri gezmek iyi olurmuş. Burası ve civarları Maya
geleneğinden gelenlerin %60 , Ladinoların %35 ve % 5 de diğer kişilerin olduğu bölge.
Bunun üzerine Antigua’ya dönüp pasifik kıyısına gitmeye
karar veriyorum.
ETNİK KIYAFETLİ BİR KADIN |
3 ŞUBAT 2014
Sabah erkenden yakındaki bugün pazarı olan Zulin kasabasına
gidiyorum. Hem buradaki pazarı göreceğim hem de bu köyde de farklı bir maşimon
varmış onu görmek istiyorum. Köydeki çarşı Totonicapan’dakine benzemiyor.daha
çok köylülerin mallarını toptan getirip satış yaptıkları bir ye. Bir iki kişiye
maşimonu soruyorum pek anlamıyorlar.sonra birisi haa San Simon diyor ama
yukarıda bir yerlerde yerini bilmiyorum diyor. Nedense yalnız gitmek pek doğru
olmayacak gibi geliyor. Bu duygu bana yabancı ama bu sefer beni caydırıyor.
Yolda bir grup insan görüyorum. Önde erkekler ,siyah
kıyafetler,kocaman şapkaları ve ellerinde kola vb şişeler olan torbalarıyla
yürüyorlar. Arkada ise aynı torbalarla ve en şik kıyafetleriyle kadınlar
yürüyor. Kasabada ölen bir adamın evini ziyarete gidiyorlarmış. Ölene götürüp
mezarına gömdükten sonra hep beraber içip sarhoş oluyorlarmış.onları ölü evine
kadar takip ediyorum.
ÖLÜ EVİNE GİDEN KADINLAR BAKKALDAN İÇKİLERİ ALIYORLAR |
ÖLÜ EVİNİ ZİYARET EDEN KADINLAR |
İNANILMAZ AĞIRLIKLARI BAŞLARINDA TAŞIYORLAR |
Daha sonra Almolonga isimli diğer kasabaya gidiyorum.
Buranında pazarı esas olarak sebze meyva üzerine toptancılar ve
perakendecilerden oluşuyor.
Oradan müze gezmek üzere Xela’ya dönüyorum ancak bugün
pazartesi olduğu için bütün müzeler kapalı. Dün çok güzel bir et çorbası içtiğim
salaş lokantaya gidiyorum. Hemen beni tanıyorlar bugün deniz ürünleri çorbası
var yarın et çorbası yapacağız diyorlar.yorgun olduğum için oturuyorum. Bir
kocaman tabak çorba geliyor. İçinde kocaman bir yengeç ve balık parçası,5-6
karides ve bir yığın ufak midye var ve olağanüstü lezzetli.
PARK SOHBETLERİ |
04 ŞUBAT 2014
Antigua için yola çıkıyorum. İlk defa minibüsün yaş
ortalaması yüksek. Bir Amerikalı çift emekli olup evlerini satıp Panajchel’de
ev kiralayıp oraya yerleşmişler. Diğer bir çift kışları Panama’nın ufak bir
adasında ev almışlar. Yine Amerikalı bir kadın San Fransisco’daki evini kiraya
verip kışın buraları gezmeye geliyormuş. Anne ve oğlu ise Macar asıllı 2000
yılından beri ABD’de yaşıyorlarmış. Oğlan global felsefe okuyor okuldan aldığı
burslar yazlarını Guatemala,Peru gibi ülkelerde geçiriyormuş. Macarca ile
Türkçede çok ortak kelime var deyince kadın tabi 150 sene bizi boyunduruk
altında tuttunuz diyor. Ayrıca kışlarını
panama^da geçiren çiftle oğlanın okula gittiği küçük kasaba aynı olunca
birçok ortak tanıdık buluyorlar ve dünya küçük dedirtiyorlar. Çok keyifli bir
yolculuk oluyor.
Ben yine otelime gidiyorum herkesle öpüşüyoruz)) öğleden
sonra da civardaki daha önce göremediğim müzenin olduğu Obispo kasabasına
gidiyorum.
Müze çok büyük bir bina kapıyı genç bir rahibe açıyor.
Burası da bir zamanlar meşhur din adamlarının yaşadığı bir kilise. Şimdi de 5
tane rahibe buranın bakımını sağlıyormuş. Genç rahibe duvarda yazılı panoları
bana okuyor ve gezdiriyor. Çoğunu anlamıyorum. İspanyollar zamanında yapılmış
ve önemli din adamları gelip buradakileri hrıstiyan yapmışlar.
Dönüşte arka sokaklardan otele dönerken biri uzaktan el
sallıyor.Joe hani bana kitabını veren Amerikalı adam. Oda tesadüfen bir
günlüğüne buraya gelmiş. Akşam buluşmak üzere sözleşiyoruz. İlginç bir adam ama
çok tatsız. Hiç espri anlayışı yok. Mutsuz
çok iyi kalpli. Buradaki insanalara para verip evlerini otel haline
getiriyor ve kendime de kalacak bir mekan oluşturuyorum diyor. Ben mantığını
pek anlamıyorum. Ama akşam hoş bir yerde yemek yiyor sonra da benim otelin
çatısında köyden alığım dedenin ev
şarabını içiyoruz.
5 ŞUBAT 2014
Bugün günü birlik pasifik kıyısındaki Monterico kasabasına
gideceğim. Sabah minübüs beni alıyor başka kimse yok yola çıkıyoruz. Yarım saat
sonra trafik tıkanıyor. Şöfore soruyorum ne oldu diye bir şeyler anlatıyor anlamıyorum. Sonunda halk
otobüslerinin bu yolda güvenliklerinin olmadığı için yolu kapattıklarını
anlıyorum. Zaman zaman soygunlar oluyormuş. Daha önce de başka yerde
öğretmenler yolu kapatmıştı ama kimseye ne gaz sıkıldı ne de polis saldırdı.
Yolda tam 5 saat bekliyoruz. Yani günüm rezil oluyor.
Sonunda 50 kadar otobüsün kapattığı yol açılıyor ve Guatemala’nın başka bir yüzü
olan deniz seviyesindeki sıcak iklimli bölgesini görüyorum. Evler tahta ya da
briket ,üzerileri bambu yapraklarıyla kaplı. Minibüs beni El Delphin diye
gençlerin çoğunlukta olduğu bir hosteli önünde bırakıyor. Bir saat vaktim var.
Yemeğimi ısmarlayıp hazırlanıncaya kadar kendimi deniz kıyısına atıyorum.
Burası siyah volkanik kumlarıyla meşhur bir plaj. Göz alabildiğine uzanıyor ve
sahilden 100-150 metre
kadar bölümünde hiçbir yapı yok. Bizim beceremediğimizi Guatemalalılar becermiş
ve sahillerini yapılaşmaktan korumuşlar. Pasifik okyanusunun çok büyük ve sert
dalgaları var. Nitekim hostelde dalgaların şiddetinden bir kızın kolu kırılmış.
Kocaman bir dalga geliyor, seni kıyıya atıyor, sonra ayağının altındaki kumla
birlikte seni geri çekiyor. Ve eğer
dalganın ritmini yakalayamazsan çok şiddetli bir darbeye maruz kalıyorsun.
Yemek yiyip geri yola
çıkıyoruz.
6 ŞUBAT 2014
Orta Amerika gezim burada bitti. San Francisco’ya Meriç’e
gidip ay sonu evime dönüyor olacağım.
DAHA FAZLA FOTOĞRAF İÇİN
DAHA FAZLA FOTOĞRAF İÇİN
Nergiz, Ne guzel yaptin da buralara geldin. Keske donuste de Panama'yi aktarma duragi yapsaydin, seni biraz daha gorur guzel bir rom esliginde anilari paylasirdik. Ellerine, ayaklarina, gonlune, cesaretine, yasam sevincine tesekkurler... Sevgilerimizle,
YanıtlaSilCem - Canan - Deniz