14 Ocak 2014 Salı

TEKRAR NİKARAGUADAYIM

 

1 OCAK 2014

 HOŞ GELDİN YENİ YIL!!! Pek emin değilim ama umarım hoş gelmiş ve hoş şeyler getirmiştir. Kahvaltıdan sonra Meriç’i havaalanına bırakıyorum ve San Jose’deki yeni öğrendiğim Emir isimli bir türkün ALDEA isimli hosteline gidiyorum. Neden daha önce keşfedememişim üzülüyorum. Çok güzel bir mekan. Emir!i bulamıyorum. Bu gece San Jose de kalıp otobüs durumuna göre karar vermeyi planlıyorum. Otobüs bulursam Granada’ya gidip bir hafta İspanyolca dersi almak istiyorum. Bulamazsam kuzeye Monteverde şehrine gitmeyi düşünüyorum. Mondeverde esas olarak doğası ile meşhur ama benim ilgimi çeken başka. Burayı Kore savaşına gitmeyi ret ettikleri için cezalandırılan Amerikalı Quakerlar  kurmuşlar ve bölgedeki doğayı korumuşlar. Şimdi binlerce turist oraya doğa için gidiyor.
Granada katedral meydanı
 
Öğlen kalkan üstelik de daha pahalı ve şık bir otobüste yer buluyorum. Gece varacağım ama artık Granadayı bildiğim için bir problem yok. Otobüste yemek,şekerli kahve gibi ikramlar var ve üstelik çok tenha ve benim yanımda da kimse yok.

Ancak sınırda yine problem çıkıyor. Benim pasaportun son kullanım tarihi 27 haziran 2014. Sınırdan geçiş işlemini yapan otobüs şirketi yetkilileri sen geçemezsin diyerek beni sınıra kadar getirmeyi ret ediyorlar. Oradan nereye gideceksin diye soruyorlar Guatemala deyince yoo katiyen oraya da gidemezsin diyorlar.  Al başına belayı. Bu orta Amerika ülkeleri aynı prosedürü uyguluyor. Nikaragua almıyorsa Kostarika hiç almıyordur. Aldı mı beni bir tasa. Hani havaalanında kalan bir adamın filmi vardı. Benim başıma gelecekler onun yanında hiç. Zira bu sınırlarda kalacak yer bile yok. Denemek istiyorum diye ısrar edince götürüyorlar. Kontrolü yapan adam pasaportumu alıp müdürüne gidiyor. Sanırım akıllı bir müdür bırak geçsin diyor. Zira yoksa başlarına bela olacağım. Otobüs yetkilileri inanamıyorlar. J)

İyi de benim bütün program altüst oluyor böylece.

Akşam merkezde bir hostele yerleşiyorum. Burada festival var. Sokaklar insan ve gürültü dolu.

 2 – 8 OCAK 2014

 Sabah ilk işim bizim dış işleri bakanlığına bir email atıp ne yapabileceğimi sormak oluyor. Benim Türkçe emaili sanırım otomatik tercüme ettikleri için hiçbir şey anlaşılmaz bir şekilde Meksika büyükelçiliğine yolluyorlar.  Onlar da  buraya gel pasaportu yenileyelim diyorlar. Bu pasaportla Guatemala’ya ve ABD’ye girebilir miyim sorularının cevabı yok. Giremezsem buralarda biraz daha oyalanıp geri döneceğim.


Daisygabriella kitap okuyor
Ders alacağım şirketleri daha önce araştırmıştım. Gözüme kestirdiğim birine gidiyorum ve ayrı banyosu ve  wi-fi olan bir yer olursa ders alacağımı söylüyorum. Bu dersler sırasında bir aile yanında kalıyorsun ve onlarla pratik yapıyorsun. Çok güzel bir ev ve özel bir oda gösterilince kabul ediyorum..


kaldığım ev
 
Evde Mireya anneanne, Deysigabriella 3 yaşında şirin mi şirin bir torun, Alijendro oğul ve sabah başka öğleden sonra başka hizmetçi. Yemekler de ücretin içinde. Onlar ne yerse ben de onu yiyeceğim. Yani ev yemeği.:) Kızı  Amerika’da hem okuyor hem de çalışıyormuş. Ev çok güzel. Uzun bir avlunun sonundaki geniş avluda 2 katlı binanın iki katında da bağımsız daireler var. Önce yukarıyı seçiyorum. Çok aydınlık ama sonra aşağıda TV olduğunu fark edip aşağıya geçiyorum. Evin sokağı çok şık. Sanırım zenginlerin evleri var. Pek çok kişi evinin ön tarafını dükkan haline getirmiş hatta bir tanesi eczane açmış. Gece geç vakte kadar açık. Sallanan sandalyesinde eczacı oturuyor. Hem evinde, hem dükkanında. Bir evin önünde berber var,.Çeşitli dükkanlar , kafeler dolu.

Consulada Caddesi bizim mahalle

Geceleri mahallede bisikletli bir bekçi dolaşıyor. Arada bir düdüğünü çalıyor. Benim çocukluğumda Buca’da gece bekçileri vardı. Bunlar biraz daha gelişmiş. Motorize bekçi.

 Öğleden sonra Aura ile derse başlıyoruz. Aura 30 yaşında finans okumuş ama ders vermeyi tercih etmiş genç bir kadın. Dersler beş gün günde 4 saat olacak. Epey yorucu. Yarından itibaren sabahları gideceğim. Dersi aldığım mekan da çok güzel. Tam katedral karşısında her tarafı açık püfür püfür esen bir mekan. 
marimba çalan adamlar


Dersler güzel gidiyor ama fark ediyorum ki ben artık yaşlanmışım; en bildiğim kelimeleri bile konuşmaya kalkınca hatırıma gelmiyor.Yine de keyif alıyorum.


satıcı kadın
Derslerden çıkınca gidip öğlen yemeğimi yiyorum. Bazen bana özel yemek yapıyorlar. Ve biraz dinleniyorum.  Daisy’ye kitaplar alıyorum onu okuyorum. Akşam üstü çıkıp geziyorum. Bazen akşam yemeğinden sonra Kanadalı şeker oğlanın işlettiği lokantaya uğrayıp bir içki içiyorum. Oraya genel olarak yabancılar takılıyor. İlginç tipler oluyor. Örneğin iki Amerikalı kadın bir yıllığına burada gönüllü olarak bir yerde ders veriyorlarmış.

Dolaşırken müziğe benzeyen gürültüler duyuyorum ve tabi oraya yönleniyorum. Davul zurnalı bir gürültü .düğün mü var diye soruyorum. Belki davet ederler fotoğraf çekerim. Genç bir adamın doğum günü partisiymiş. Ama nerde adamlarda davet edecek  nezaketJ)

Aura ve ben derste
Bir gün hocamla dersi yollarda yapmaya karar veriyoruz. O sabah buluşup Masaya’ya gidiyoruz. O bana orada çok güzel yapıldığına inandığı nacatamaldan yedirmek istiyor. Haşlamış mısır ,et,soğan muz yaprağına sarılıp satılıyor. bir de sosis gibi bir şey var. Bana tattırıyor önce sönra ne olduğunu söylüyor. Domuz kanında pişmiş pirinç. fena değil.:)) Auro Masaya’ya yakın bir kasabada yaşıyor. Annesi hem terzilik yapıyor hem de dükkanları varmış. Auro son iki yıldır kiliselerinin muhasebesini tutuyormuş. Kilisenin aldığı karar göre her iki senede bir görev değişikliği yapılıyormuş.

hocam Aura ve nakatamal

Sandanistaları konuşuyoruz. 17 yaşına kadar bütün çocukların her türlü okul masrafı karşılanıyormuş. Kitaplar, kıyafetler, çantalar. Aklıma yıllar önce Harran’da rastladığım çocuklar geliyor. O sene devlet çocuklara ders kitaplarını parasız vermişti. Çocuklar Erdoğan bize bu kitapları verdi diye mutlulukla göstermişlerdi. Ayrıca kadınları koruyan kanunlar çıkarmışlar. Burada garip bir şekilde pek çok insan boşanmış. Özellikle erkekler çok kadınla yaşıyorlar. Aura’nın babasının da pek çok sevgilisi varmış. Annem niye buna katlanıyor anlamıyorum diyor.

 Masaya’dan beyaz kasabalar adıyla geçen ancak içinde beyaz bir ev bile görünmeyen San Juan de Oriente ve Catarina’ya gidiyoruz. San Juan de Orient Kapadokya’daki Avanos gibi Nikaragua’daki en önemli toprak çanak çömlek yapılan bölgesi. Gerçekten çok güzel eserler var.

Oradan Caterina’ya geçiyoruz. Burası da turistik bir yer. En önemli özelliği tepeden Apollo gölünün görüldüğü bir yer olması. Burada at gezintisi yapmak mümkün. Ben at gezintisinden boyumun ölçüsünü aldığım için hiç kalkışmıyorum. Bir kilise gezerken duvarda bir liste görüyorum. O bölgenin yönetimi bir sene içinde ne yapmış ne kadar parayı nereye harcamış hepsini listeleyip asmış.
Caterina Appolla gölü
Aura’yı yolda bırakıp ben dönüyorum. Bu gezi iyi oluyor. Gramer faslını bırakıp bol bol konuşuyoruz.

Ertesi gün ders çıkışı göl kenarına parka gidiyorum. Pazar olduğu için park kalabalık. Her yerden çok yüksek müzik sesi geliyor. Bir tanesi nispeten iyi geliyor kulağıma. Oturup bir şeyler söylüyorum. Burada nasıl beceriyorlarsa yemekler siparişten en erken yarım saat sonra geliyor. Tamam taze yapıyorlar ama bir kahvaltı için yarım saat beklenmez ki. Burada da yemeğin gelmesini bekliyorum ve fark ediyorum ki burada kareoki var. Önce söyleyen güzeldi fakat sonra kendini bilmez biri çıkıp avaz avaz bağırmaya başlamaz mı? Benim yemeği paket yapın dedim ama ne çare yine de epey bir beklemek zorunda kaldım. Yemek paketimi kapıp nispeten daha az müzik olan göl kıyısındaki bir bankta yedim.
İsa ve Meryem Ana
Her müzik kötü de olsa bir anlamı oluyor. Bazılarından kaçacaksın ama bazılarına da bakmayı ihmal etmeyeceksin. Yine bir müzik takip edince kilisedeki bir olaya şahit oluyorum. Çocuklar romanlar gibi giyinmişler. Davul zurna kiliseye geliyorlar. Tam ne olduğunu anlayamıyorum. Sonunda İsa’nın doğumuna gelen kralları temsil ediyorlarmış. Burada da çocuklara şeker vermek için kart dağıtıyorlar. İnsanları kiliseye getirmek için çeşitli törenler düzenliyorlar.

Granada tepeden
Bu kilisenin çan kulesinden muhteşem bir Granada görüntüsü var. Oradan evlerin nasıl avlular etrafında yapıldığını görebiliyorsun.

Dün yukarıdaki odaya Amerikalı bir kadın öğrenci geldi. Emlak işi yapıyormuş. Liseden beri İspanyolca öğreniyormuş. Kitap okuyabiliyormuş ama konuşamıyormuş. Daha merhaba derken İspanyolca konuşalım dedi ben de tamam dedim. Akşam yemekte uzun uzun konuştuk. Arada bir Ajendoro İngilizce bir şey söylüyor ,kadın  da bana İspanyolca anlatıyor. Olur a pratik yapıyoruz. Gecenin sonuna doğru anlaşılıyor ki benim İngilizce bilmediği sanıyor ve çocuğa kızıyormuş.
kaldığım aile
Kostarika’da gördüğüm Amerikalı bir kadın sandanistalar var katiyen Nikaragua’ya gitmem diyordu bu tam tersine onlara ait romanları okuyor.

Nikaraguanın Karayipler kıyısındaki özerk bölgesi olan Bluefields’e gitmek üzere uçak biletimi alıyorum. Henüz pasaport işim çözülmüş değil. Herkes Guatemala’ya girebilirsin diyor. Bakalım hayat ne gösterecek. Bu kadar heyecan bana biraz fazla geliyor. Fark ediyorum ki belirsizlik beni strese sokuyor.

Son akşam biraz sokaklara takılıyorum. Leroy’un lokantasına gelen insanlarla sohbet ediyorum. Ev yakın ama gece 10 olduğu için taksiye biniyorum.  Eve gelince taksi ben kapıyı açıncaya kadar bekliyor. Bu nezaket çok hoşuma gidiyor.
 
BLUEFİELDS



9 OCAK 2014 


havadan Corn İsland
Bluefields uçak listesinde benim adım yok. Yetti diyorum.  İkinci uçağa bindiriyorlar.  O uçak daha ilerideki corn island adasına gidiyormuş. Oraya varınca anlıyorum. Orası Karayiplerin turistik deniz bölgesi. Benim niyetim buradaki eski kültürden toplumları görmek. Uçak 12 kişilik minübüs gibi bir şey. 1.5 saatlik çok keyifli bir seyahat oluyor. Uçaktakilerin uyumasını şaşarak seyrediyorum. Benden başka herkes uraya geliyormuş. Gelmişken bir gece kalayım bari diyorum ama ekstra para isteyince vaz geçiyorum. Vaktimi Guatemalaya ayırayım diyorum. Tabi girebilirsem. Ama bu arada göllerin, nehirlerin, dağların üzerinden  inanılmaz keyifli bir uçak gezisi yapıyorum. Pilotlardan birisi 23 yaşında bir kadın. Hakkında bugün gazetede haber çıkmış. 3000 saat uçan ilk Nikaragua’lı kadın pilotmuş. Hakancım bizde kadın pilot var mı?

Bluefields özerk bir bölge. Pek çok etnik grup bu civarda yaşıyor. Gece hayatı da çok canlıymış ama ben yalnız başıma pek cesaret edemiyorum. Daha gündüzken insanlar bana dikkat et diyorlar. Yemek yemek için bir yer tarif ediyorlar. Batakhane gibi yer. Loş.erken olduğu için tenha. Genç bir kadın geliyor .gidip kıyafetini değiştiriyor, mini etek giyiyor. duvardaki yazıda’ burada yaptığını gördüğünü, duyduğunu başka bir yede söyleyeceksen gelme’ yazıyor. Apar topar yemeğimi yiyip çıkıyorum. Gitmem gereken lokanta biraz ilerideymiş. Nehir kıyısında çok keyifli şık  bir lokanta . menüde yazan bir kadeh kırmızı şarabı bulamıyorlar. Bir saat sonra bir kadeh beyaz şarap geliyor.:)) 
 
10- 14  Ocak 2014


tekneden
Sabah havaalanına gidip dönüş  biletimi alıyorum. Müzik aletleri ve bir kalabalık. Meğer Nikaragua’yı dünya güzellik yarışmasında temsil eden kadın buralıymış. Onu karşılamaya gelmişler. Biraz fotoğraf çekerim diye bekliyorum. Ama gelmiyor. Sabah dokuzdaki tekneye yetişip Laguna Perla  yani İnci Laguna gideceğim. Maalesef ne kraliçeyi çekebiliyorum, ne de tekneye yetişebiliyorum. Ben gidinceye kadar dolmuş. Tekne dediğin kayığın biraz büyüğü. 20 kişi kadar alıyor. 

İkinci tekne 11 de. Biraz dolanıp geliyorum. Tekneye doluşuyoruz. Yolda yağmur yağmaya başlayınca hemen bir naylon çıkıyor onu başımızın üzerinde tutuyoruz. Yağmur 10 dakika gibi yağıp geçiyor.  

Burası dünyanın değişik bölgelerinden gelip buraya yerleşen geleneklerini koruyan yerli halkların yaşadıkları bir bölge. Lagun Perla da bu bölgenin merkezi. Bambu çatılı küçük evler, Jaimaika kökenli uzun boylu,ince, esmer insanlar.

Bölgede yaşayan halklar Miskitu’lar Garifuna’lar ve  Creole’ler. Bu bölgelere ancak teknelerle gidilebiliyor. Bu halklar İspanyolların işgal edemediği Orta Amerikanın Karayipler bölgesinde yaşıyorlar. Eski geleneklerinin  Şamanizm,çok eşlilik gibi büyük bir kısmını koruyorlar. Batan köle gemilerinden kurtulanlar, kölelikten kaçanlar da bu bölgeye geliyorlar. İngiltere ve Fransa’yla işbirliği yapıyorlar. Garip bir İngilizce konuşuyorlar.

İç savaş sırasında iç tarafta yaşayanlar Sandanistaları destekliyor. Kıyılardaki bazı köyler ise kontraları. İngilizler Miskitu’ların liderine kral ünvanı veriyorlar. Şu anda özerk bölge gibi. Zaten kontrol etmek çok zor. Perla Lagunun etrafında küçük küçük yerleşim yerlerinde oturuyorlar. Balıkçılık yapıyorlar. Yaşadıkları yerde her türlü mevva ve sebze yetişiyor. Kendi dillerini konuşuyorlar. En ufak yerleşim yerinde dahi ilkokul var. İspanyolca, İngilizce orda öğretiliyor.

kurutulan balıklar
Bugün midem çok kötü. Neden anlamadım. Sabahtan itibaren  ne yersem çıkarmaya başladım.  Teknede tanıştığım Amerikalı Oscar’la kalacak yer alıyoruz. Nehir kıyısında bir otelde yer buluyoruz. Oscar gemilerde aşçılık yapmış, dünya siyasetini inanılmaz bir şekilde takip ediyor, Türkiye’de olan bitenden haberi’’ var hayatımda bir kere oy verdim o da Obama’ydı ama o da Bush’un yolunda. Amerika polis devleti olma yolunda  gidiyor’’ diyor. Buralarda yerleşecek yer arıyormuş. Ben bütün gün uyuyorum. Odam çok sıcak.

burada kalıyorum
Sabah kalkıp başka bir yere geçiyorum. Burası çok keyifli. Nehrin üzerinde bambudan iki odanın birini alıyorum. Kapıları açtım mı püfür püfür esiyor. Buranın en güzel yerlerinde biri Queen Lobster. Sahibi Nuria çok güzel bir kadın. Kocası Pedro İspanyol , rehberlik yapıyor. Dünyayı gezmiş. Türkiye’ye de gelmiş. Nuria'ya aşık olmuş urada yaşıyor.


Nikaragua güzellik kraliçesi ve ben
Gündüz biraz çıkıp dolaşıyorum. Burada her yerleşim yerinde basebal sahaları var. Köyler, şehirler arasında çekişmeli maçlar oluyor. Bugün de Pazar olduğu için maç var. Aynı yerde kaldığımız çiftle maçı seyretmeye gidiyoruz. Bizim takım yeniliyor.:))

Otele geldiğimde bir de ne göreyim. Nikaragua güzellikle kraliçesi ekibiyle birlikte gelmiş bizim lokantada yemek yiyor. Saffetcim haklısın gerçekten pek şanslıyım galiba.

Burada görülecek iki önemli yer var. Birisi çevredeki yerli yerleşimleri diğeri tipik Karayip adaları olan  Cays adaları. İkisine gitmek için de grup bulmam lazım. Bugün köylere giden bir gruba katılıyorum. Zaten Karayip adalarını Panama’da gördüm. Oraya gitmesem de pek dert etmeyeceğim. Belki yarın oraya bir grup bulunabilir. Civardaki değişik kökenli köylerden dört tanesini geziyoruz. Bizi gezdiren George doğru dürüst bir şey anlatmıyor. İlk köyde- Kahkabila, Miskitu köyü-
 genç bir çocuk bizi gezdirip ağaçları ve köyü tanıtıyor.
İkincisi  Brownbank -Creore köyü- oradaki klinikteki hemşire  bana ilaç veriyor. Bir adam da gelip sabah erken etrafta dolaşan yabani hayvanları anlatıyor ve taşıma için yaptırdığı tekneyi bize gösteriyor.
 
bay Joseph Scott
Daha sonra vardığımız yerde büyük bir ev var. Burası özel mülk  Table point. Joseph Scott isimli bir adam Amerikada Generel Electric firmasından emekli olup gelmiş ve buradan büyük bir arazi almış. Karısı ve 5 çocuğu Amerikadalar. Burada yaptığı bu evi turistler için kullanmayı planlıyor. 4 yıldır uğraşıyormuş. Bize heyecanla planlarını , neler yaptığını nelerin eksik olduğunu anlatıyor. Hemşire olan eşi de orada. Bize hindistan cevizi ikram ediyorlar. Özellikle benim mideme iyi geleceğini söyleyerek bana iki tane veriyor. Gerçekten sanırım faydası oluyor.
www.tablepoint.us sitesinden izleyebilirsiniz.

Orada sarı kuyruklu kuşlar var. Uçarlarken seyretmesi çok keyifli.  Bunlar aynı ağaca yuva yapıyorlar ve dört beş sene içinde ağacın ölmesine sebep olup başka bir ağaca geçiyorlar. Mr Scott bize heyecanla oradaki hayvanları bitkileri anlatıyor. Çok romantik bir adam.
Oradan bu bölgenin en büyük yerleşim yeri olan Orinoco-Garifuna köyü- gidiyoruz. Bir hostelin lokantasında yemek yiyoruz. ben lapa ile idare ediyorum. Bu köyün evleri biraz sıkış tepiş çünkü arkası bataklıkmış.  Köylüler tek taraf olan  nehir tarafını savununca kontralar buraya girememişler.

18 torunlu kadın
Son gittiğimiz köy çok küçük. La Fe -Garifuna köyü-200 kişi yaşıyor. 35 kadar ev var. Tanıştığımız şeker bir kadın 55 yaşında olmasına rağmen 8 çocuk ve 18 torunu olduğunu söylüyor. Köylerde 17, 18 çocuğu olan epey insan var. 5 sene öncesine kadar köylerde elektrik yokmuş. Televizyon da olmadığı için çocuk yapıyorduk diye anlatıyor tanıştığımız biri.Çocuklar, inekler ve domuzlar meydanda hep beraberler.
çocuklar,inekler ve domuzlar
Bir de yılbaşında Norveç’e giden bir kadın orada günde 3 saat ışık olduğunu kendisinin de  devamlı uyumak istediğini anlatıyor. Ve tabi çok üşüdüğünüJ).
naylon yelkenli tekne
 Akşam sebze, balık ve istakoz haşlamalı bir çorba söylüyorum. Çok mutluyum. İyileştim galiba..

 Bugün bir grup ayarlanamadığı için otelin kafesinde keyif yapıyorum. Ve ihmal ettiğim blogumu yazıyorum. 
Bir çift balık tutmaya çıkıp istiridye ve balıkla döndüler. Buradaki aşçıyla birlikte yemek hazırladılar ve beni de davet ettiler. ülkeleri dolaşan gençler ya da orta yaşlılar. Bu kadar erken böyle bir şeye karar verip uygulamaları insanı imrendiriyor.

Burada tanıştığım herkes sırt çantasını alıp çeşitli

 

Yolda Nuria’ya rastlıyorum. Beni evine davet ediyor. Annesi bahçeye sebze ekiyor. Sohbet ediyoruz. Hayatını Pedro’yla tanışmalarını, çocuklarının olmadığını anlatıyor. Türkiye’deki kadınların durumunu soruyor. Çok akıllı ve güzel bir kadın.
çok güzel bir dolunay var.  nehir kenarında oturup izliyorum.
Yarın tekneyle Bluefields, oradan uçakla Managua’ya gidiyorum. Öbür gün de umuyorum Guatemaladayım..

 
 

1 yorum:

  1. Nergizcim umarım geçmişsindir Guatemala'ya. Kendine dikkat et.

    YanıtlaSil